18 Haziran 2014 Çarşamba

BEN SENİ OKUMA OLASILIĞIMI SEVMİŞTİM --- OLASILIKSIZ..

Kitap okumayı hızlandırdığım dönemlerdeydi..
Kişisel gelişim kitapları ve bir kaç aşk romanından sonra biraz daha beni düşünmeye itebilecek - kurgusu iyi bir kitap okuma isteminden doğan bir karar ile almıştım Olasılıksız'ı ...
Zaten biliyorsunuzdur , bir şey almadan önce mutlaka araştırırım...
Haliyle zaten halihazırda almaya ve okumaya karar vermiştim ;  gerek çok iyi bir ilk roman yakıştırmaları , gerekse popüleritesi gerekçeleriyle ...

Gelelim  kitaba ;  gerçekten kurgu ve olay örgüsü olarak çok çok güzel...
Yapılan yorumların çok dışına çıkıp yazara haksızlık etmek istemem ama içeriği ne kadar güzel ise , anlatım hızı o kadar kötüydü..
Genellikle kitabı alıp-bitirme sürecim 1 hafta ila 10 gün arasında değişirken Olasılıksız'ı aldıktan 10 gün sonrasında kitabın henüz yarısını bile okuyamamıştım..
Ama bu %50 'lik oran her ne kadar yavaş ilerlese de bana bir çok konuda ışık tutan bilgiler verdi..
Mesela kitabın ana karakterinin karşı karşıya kaldığı sorun ; şizofreni...
Bu hastalık hakkında kulaktan dolma bilgilerden çok daha fazlasını öğrenme gereği duydum bu kitap sayesinde..

Her ne kadar başlayıp - sonunu getiremediğim nadir romanlar arasına girse de kesinlikle bu daha musait olduğum bir zamanda okumayacağım anlamına gelmiyor..
Her şeye rağmen şu da bir gerçek ki ; çoğunluğun övgüler yağdırdığı kitabı koşulsuz kabullenmek ve iyi sonuç alacağına inanmak artık yapmaktan vazgeçmem gereken alışkanlıklarımdan biri olmuş , bu kitap sayesinde bunun da farkına varmış oldum..
Kısaca ; kitaplığımda okunamayanlar yerini almış sevgili kitapçığımm OLASILIKSIZ ;
 BEN SENİ DEĞİL ; SENİ OKUMA OLASILIĞINI SEVMİŞTİM ...!

OlasılıkSız
Olasılıksız.jpg
YazarıAdam Fawer
ÇevirmenŞirin Okyayuz Yener
DiliTürkçe
TürüRoman
YayıneviApril Yayıncılık
Sayfa sayısı472
ISBNISBN 9756006056
Sonraki eserEmpati (roman)
Kitabın arkasından,
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?
 Siz hiç Loto’da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, ‘OlasılıkSız’ tam size göre bir roman…
VE BİR KAÇ ALINTI ...
Şizofren nasıl bir şey?" diye sordu Caine tedirgin şekilde. Kardeşine bunu daha önce hiç sormadığını düşündü bir yandan da. "Nasıl hissediyor insan kendini?"
Jasper omuz silkti. "Hiçbir şey oluyormuş gibi hissetmiyorsun. Yanılsamalar gerçek gibi. Doğal hatta olması gerektiği gibi. Sanki hükümetin düşüncelerini okumaya çalışması dünyanın en mantıklı ve doğal şeyiymiş gibi geliyor, ya da en yakın dosyunun seni öldürmesi falan." Bir an sustu kaldı. "Bu yüzden çok korkutucu."
Adam Fawer,  Olasılıksız(Sf.61)


"Satranç hayat gibidir David," demişti babası. "Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek."
Adam Fawer,  Olasılıksız(Sf.108)


Daha önce hiç silah kullanmamıştı, ama bu onu endişelendirmiyordu. Resim çekmek gibiydi bu iş. Odakla ve bas. Aralarındaki tek fark, bir Nikon kamera 9 milimetrelik bir Lorcin L gibi tepmezdi.
Adam Fawer,  Olasılıksız(Sf.101)

17 Haziran 2014 Salı

DÜNYA’NIN ÇATISI:TİBET

Bloğumda alıntılara yer vermekten hoşlanmıyor ve vermemeye de çaba sarfediyorsam da ; her konu hakkında fikir sahibi olup - bunu yorumlamanın mümkün olamayacağından dolayı çok beğendiğim bir seyahat alıntısını sizlerle paylaşmak istedim..
Özellikle benim gibi doğu-uzak doğu hakkında neredeyse 'hiç'denilebilecek kadar az bilgiye sahip olanlar için gelsin..Bilinmek üzere hali hazırda önümüze serilmiş ne kadar da çok bilgi var değil mi??
İyi okumalar dilerim..
"Ağrı Dağı’nı saymazsak ülkemizdeki onca dağın hiç birinin yüksekliği Tibet Platosu’nda yaşayan insanların bulunduğu yüksekliğe erişemiyor. Bu da şu anlama geliyor: Dünya’da en az oksijen kullanan insanlar Tibetliler.  Diğer bir deyişle yeryüzünde güneşe en yakın ülke Tibet.
Tibet deyince ilk akla dünyanın en yüksek sıradağları olan Himalayalar ve onunda en yüksek yeri olan ve adeta troposferi delip geçen Everest geliyor. Ancak yerkürenin bu en yüksek ülkesini sadece bu özelliği ile sınırlamak pek doğru olmaz. Bordo elbiseli ve kısa saçlı Budist rahipleri ve onların yaşadığı devasa ve bir o kadar da mistik özelliklerle süslü saray ve manastırları, 40 yılı aşkın bir süredir Çin’in baskısı altında yaşam mücadelesi veren iki milyon Tibetli ile sürgündeki Tibet hükümetinin tüm dünyada tanınan ve günümüzde Budizm’in en büyük rehberi olan Dalay Lama ile de adını sık duyuran bir ülke Tibet.  Bütün bunlara rağmen son on yılda  ülkenin adını dünyaya en yaygın şekilde duyuran olay  Brad Pitt’in başrolünü oynadığı “Tibet’te Yedi Yıl” filmi oldu. Benim Tibet ismiyle tanışmam ise; tek kanallı siyah beyaz televizyonların bile zor seyredildiği bir dönemde atlaslarda ülke bulma oyunu oynarken başlamıştı. 2000 yılında Nepal’e gittiğimde bu ülkeye geçmek için akla karayı seçmiş ancak Çin hükümetinden Tibet vizesi almayı başaramamıştım. Bu defa işimi şansa bırakmayıp Nepal’den Tibet’e grup götüren bir tur’a yazılınca vizeyi cebe koydum. İstanbul’dan başlayıp karayoluyla İran’ı, Pakistan’ı, Hindistan’ı ve Nepal’i gezdikten sonra Katmandu’dan ayarladığımız bir Tibetli acentenin desteğiyle dağlar bayırlar, virajlı yollardan geçerek Nepal ile Tibet sınırını birbirinden ayıran  Kodari Sınır Kapısı’na geldik.
Ertesi gün sınırın Tibet tarafında bekleyen rehberimizin bizi karşılamasıyla Tibet topraklarına girdik. Aslında Tibetliler köken olarak Moğol ırkından geliyor. Kubilay ve Cengiz Han dönemlerinde bu bölgeleri ele geçirdiklerinde yüksek platolarda hayvancılık yapmaya alışmış olan insanlar gelip bu bölgeye yerleşmişler. Fakat sonraki yüzyıllarda Çinliler yeniden güçlenince uzun süre buraları hakimiyetleri altına almışlar. Geçtiğimiz yüzyılın  başlarında İngilizler’inde desteğiyle bağımsız bir Tibet devleti kurulmuş. II.Dünya Savaşı iki kutuplu bir dünya düzeni oluşturunca Sovyetler’inde desteğini alan Çin, oldu bittiye getirerek 1959 yılına Tibet’i işgale başlamış. Bunun üzerine dönemin Hindistan başbakanı Nehru‘nun daveti üzerine Dalay Lama ile birlikte yaklaşık 80.000 Tibetli Hindistan’a geçiş yapmış ve buradan Hindistan’ın değişik yerlerine, Nepal, Bhutan ve dünyanın diğer ülkelerine mülteci olarak yerleşmişler. Dalay Lama, ve birçok Tibetli  Budist rahip ve  devlet adamı bugün Hindistan sınırları içinde yer alan Dharamsala‘da bulunuyor ve sürgün Tibet hükümeti olarak varlığını sürdürüyor.
Dünya’da en çok taraftarı bulana inanç ve öğreti olan Budizm’in iki kolu bulunuyor. Bunlardan birinin merkezi Tayland, diğeri ise Tibet’tir. Tibet Budizmi, kimi yerlerde Lamaizm olarak da adlandırılıyor. Tibetçe Lama (= öğretmen) dan doğan bu kelime, aynı zamanda bir unvan olarak da kullanılıyor.
Tibet Budizmi’nin tatbik edilen şeklinde, Buda Dharma‘nın öğrenilmesi, ahlâkî öğütler, nefisle mücadele ve meditasyon gibi içe bakış yöntemleri önemli yer tutuyor. Budistler, Nirvana olarak bilinen aydınlanmanın tüm canlıların nihaî kurtuluşu olduğunu düşünüyor.
Sınırdan içeriye girdiğimiz anda kendimizi Tibet’te değil Çin’de hissettik. Sınır kenti olan  Zhangmu’da Çinden gelmiş sınır görevlileri ve onların ailelerinden başka yaşayan kimse yok.Dört çekerlerle kendimizi Himalayalar’ın sırtlarına vurup  3750’mt’deki Nyalam kentine vardığımızda bir önceki sınır kasabasının aksine bu defa Çinliler yok oldu ve ortalık Tibetli yerlilerle doldu da derin bir nefes aldık. Dünya’nın çatısının kuzey tarafına doğru geçtiğimiz için Muson Asyası gerimizde kaldı ve yeşil alanlar sona erip çorak topraklarla karşılaşmaya başladık. Yüksek irtifa hastalığına karşı tedbir olması için geceyi bu kentte geçirdik.
Ertesi gün dünyanın en yüksek platosunda ilerleyerek ortalama 4000 metrenin üzerinde bir seviyelerde hayvancılık yapan köylülerin arasından geçerek 5120 metre yüksekliğindeki Tong-la geçidine ulaştık. Budist dua bayraklarıyla dolu bu geçitte müthiş bir rüzgar vardı ve hepimizi adeta yerimizden söküyordu. Vakit kaybetmeden bu özerk ülkenin iç kısımlarına doğru hızla yol alarak akşam üzeri 4100 metredeki Tingri kentine ulaştık.
Dağlardaki göçebe halkın ana yemeği güttükleri hayvanlar ve sapmadan oluşuyor. Akşam yemeğini zor doğa koşullarında en iyi yetişen ve ana besin kaynakları olan kavrulmuş arpa unu, sıcak su, tuz ve yak tereyağından yapılma yemekle ve çayla yaptık. Bu bölgede tüm meydan ve sokaklarda, dükkan önlerinde öbek öbek çay içen Tibetliyi görmek şaşırtıcı değil. Kırsal kesimlerde yasayan çiftçilerin bir diğer yaşam kaynağı ise bu soğuk ve dağlık bölgeye en iyi uyum sağlamış olan Yak hayvanı. Bu hayvanın eti, sütü, yağı derisi, yünü ve hatta çeşitli eşya yapılan kemiklerinden bile yararlanılıyor. Orman ve ağaçtan yoksun oldukları için tüm kırsal kesim halkı ısınmalarını yak tezeğiyle sağlıyorlar.
Ertesi gün başkent Lhasa yolundan sağa saparak kendimizi Himalayalar’ın tam kalbi olan ve yerlilerin Çamalongma dedikleri (Ana Tanrıça) Everst’e doğru vurduk. 5200 metre yükseğe çıktığımızda Everest’e gelen dağcıların tırmanmadan önce mutlaka rahiplerinden hayır duaları aldıkları ünlü Rongbuk Tapınağı’na ulaştık. Erkenden ana kampa ulaşmayı düşünüyorduk ki; gece yüksek irtifa hastalığına yakalanan bazı arkadaşımızın yaşadığı problem nedeniyle Nepal tarafını denemek amacıyla hızlı bir şekilde düşük irtifalara inmeye başladık. Bizim gibi deniz seviyesinde yaşayan insanlar için bu yükseltiler çok ciddi tehlikeler oluştururken, Himalayalar’ın eteklerinde yaşayan ve özellikle yüksek irtifaya alışmış olan şerpaların hem de bu yükseklikte maraton koşabiliyor olmaları çok takdire şayan bir durum doğrusu.
Bu coğrafyalarda bırakın ekonomik faaliyette bulunmayı, nefes almanın bile çok zor olduğu bir ülkede bu insanların tüm bu olumsuz koşullara rağmen hayata sımsıkı sarılmaları ve yüzlerinden gülümsemelerin eksik olmamaları onlara duyulan saygıyı hak ettiklerinin en önemli göstergesi olsa gerek. "
HİMALAYA DAĞLARI

EVEREST-LHOTSE-MAKALU

Rongbuk Tapınağı

ŞERPALAR

BUDA TAPINAĞI

YAK HAYVANI

LONDRA'DA GEZİLECEK / GÖRÜLECEK YERLER..

Bir seyahate çıkmadan önce planlama yapılmasından yanayımdır..Hele ki gideceğiniz yer yurt dışı ise..Gelecek planlamalarımın başında yer alan Londra Seyahatini henüz gitmeden planlamaya karar verdim ve sonrasında bana hatırlatma kaynağı olmasını istediğim için sizlerle de paylaşmak istedim.Umarım hepimiz görmek istediğimiz yerleri bir an önce görebilirizzzz :):))

1- Buckingham Palace

 2-London Eye


7-Imperial War Museum

8-London Dungeon

9-National Gallery

10-Madame Tussauds

11-Science Museum

13-British Museum

14-Victoria & Albert Museum

15-National Portraid Gallery

16-Tate Modern

17-Tate Britain

18-Hyde Park

19-Portabella Road Market

20-Richmond Park

21-Oxford Street

22- Regent Street

23- Carnaby Street

24-Camden Town

25-Greenwich

26-Brick Lane

27-Harrods

28-National Maritime Museum

29-SEA LIFE London Aquarium

30-Thames Cruises

31-Westminster Abbey

32-London Zoo

33-Canary Wharf

34-Royal Albert Hall

35-Warner bros studio-Harry Potter


16 Haziran 2014 Pazartesi

ÇEKİM YASASI VE UYGULANIŞI ...

Son zamanlarda kişisel bilincimiz öyle arttı ki , hiç ilgisini çekmeyenlerin bile çekim yasası hakkında az çok fikir sahibi olduklarını düşünüyorum...
Ben bu konuya başlarda ön yargılarla bakmış ve konuyla ilgili bırakın araştırma yapmayı - herhangi bir bilgi parçacığına bile kapamıştım kulaklarımı..
Muhtemelen sahip olduğum tabular ve inancımın temelini oluşturan yapı taşlarına ihanet edeceğimi ; kim bilir belki de yanlış bir şeye inanacağımı falan düşünmüştüm..
Ama belkide son 5 yılda bu konuyu su üstüne çıkartan öyle kitaplar çıktı ki piyasaya, bir çok kişi ben de daha fazla kayıtsız kalamadım ...
İyi ki de daha fazla kalmadım ...
Ben çekim yasası ile belkide bu yasayı en iyi anlatanlardan birinin kitabıyla ; Aykut Oğut ' un Evrenden Torpilim Var kitabı ile tanıştım...
Başlarda aklıma yatmayan , çelişkide kaldığım şeyler olmadı mı ?
Elbette oldu..
Ama kitabı okursanız burada bir inanç sistemine müdahale ya da yeni bir öğreti empoze etme gibi bir amaç söz konusu değil..
Bu kitap sadece yasanın genel mantığı ve hayata geçirilişini en doğal biçimde , yazarın kendi hayatında deneyimlediği olaylarla anlatmasından ibaret..
Okumayan herkese ' mutlaka okumalısınız 'diyorum ve neymiş bu çekim yasası ? biraz bundan bahsetmek istiyorum.. .

Öncelikle Secret kitabında çekim yasası tanımlamalarını paylaşmak istiyorum..Genel hatlarıyla bir fikir oluşturacaktır zaten bilmeyenler için...

ÇEKİM YASASI

Zihninizden ne geçiriyorsanız, onu çekersiniz.

 Bizler mıknatıs gibiyiz – benzer benzeri çeker. 

Düşündüğünüz şey olursunuz VE düşündüğünüzü çekersiniz.

 İnsanlar arzu etmedikleri şeyleri düşünürler ve arzu etmedikleri şeylerin daha çoğunu çekerler.

. Düşünce = yaratım. Eğer bu düşünceler güçlü duygulara bağlı ise, o duygu yaratımı hızlandırır.

 Baskın olan düşüncelerinizi çekersiniz.

 Her zaman hastalıktan söz edenler hasta olurlar, her zaman bolluktan söz edenler bolluk içinde olurlar, vs..

 İçine zihnin girmediği bir evrene sahip olamazsınız.

 Düşüncelerinizi dikkatle seçin; siz yaşamınızın şaheseri, başyapıtısınız.

Düşüncelerin realiteye anında tezahür etmemesi Okeydir (eğer bir filin resmini görseydik ve fil anında ortaya çıksaydı, bu çok erken olurdu)

 Düşünceleriniz, hislerinize neden olur.

Duygularımızın arkasındaki tüm “nedenleri” karmakarışık etmeye gereksinimimiz yok. İki kategori var, iyi hisler ve kötü hisler.

İyi hisler getiren düşünceler doğru yolda olduğunuz anlamına gelir. Kötü hisler getiren düşünceler doğru yolda olmadığınız anlamına gelir.

HİSSETTİĞİNİZ şeyi tam olarak elde edersiniz.
Mutlu hisler daha çok mutlu durumları çeker.


Tabi hepsi bu kadar değil..
Uygulama kısmı belkide tek anahtar nokta...
Çünkü biliyor olduğumuz bir şeyi hayatımıza uygulayamıyorsak , bunu bilmemizin bize getireceği bir fayda olduğunu düşünmüyorum..
Bir de konu ; Çekim Yasası ise..
Benim en kolay idrak edip uygulayabildiğim yöntem 'AYKUT OĞUT'un geliştirdiği G-D-O istemi..
Yani ; 
           GÜLÜMSE
           ODAKLAN  
           DEĞİŞTİR...
Konu bir hayli uzun olduğundan ve tam anlamıyla anlatmak istediğimden dolayı Çekim Yasası hakkında düşündüklerim , uygulama tecrübelerim ve uygulama sonuçlarım ve daha fazlasını gelecek yazımda paylaşmak üzere tüm okuyucularımı sevgiyle kucaklıyorum..
Bugün hayatınızın en POZİTİF günü olsun...:):)

------------------------------------DEVAMI GELECEK------------------------------------

SPOR YAPMAYA ÇALIŞANLARDAN MISINIZ ? --- SPOR YAPANLARDAN MI ?

Bu yazımı bana bu ilhamı bahşeden ve benim hayatımda ilham perim olma rolünü üstlenen 'Funda Lermi ' ye ve sevgili kızı Melissa'ya ithaf ediyorum ; iç dünyamı zenginleştiren bilgilerinizi her zaman bekliyor olacağım..



Sanırım şimdilik ben ilk guruba dahil oluyorum..
Çünkü spor yapma girişimim en fazla üç gün stabil olarak yürüyüşe çıkmak ya da en iyi yapabildiğim şey olan 6 ay düzenli spor salonuna gitmekten öteye varamadı ne yazık ki...
Tabi bunu düzene sokamamda çevresel faktörlerin katkısı büyüktü ne yazık ki...
Yoğun ve düzensiz çalışma saatleri sayesinde bitkisel hayattan hallice günler yaşadığım için değil spor yapmak , doğru düzgün dinlenemiyordum bile..
Neyse ki işler değişti ve çok şükür artık böyle bahanelerim kalmadı spor yapmamak için...

Ben programlı bir şekilde yürüyüş yapmayı düşünürken , yakın bir arkadaşım beni çok daha fazla heyecanlandıran bir fikir sundu ortaya..
YOGA...
Sizin de ilk aklınıza gelen ; yerde bağdaş kurmuş pozisyonda oturmuş bir kadın , eller dizlerin üzerinde - parmaklar birleştirilmiş ; etrafta yanan mumlar ve dingin bir müzikte sakin bir görüntü ise hep beraber yanılıyoruz..
Çünkü hiç te zannettiğim gibi değilmi bu yoga..
Öncelikle bir felsefe olduğundan dolayı bir çok aşaması var uygulamalarının ...
Ama benim ilk tercihim esneme ve rahatlama egzersizleri olduğu için ; felsefeyi teğet geçip - direkt rahatlama egzersizlerine geçiyorum...
İşte uygulamaya başladığım ilk ders yoga hareketler ;

  • Ölü yatışı: Düz bir zemin üzerine yoga minderi serilir. Ardından sırt üstü yatılır; el ve ayaklar iki yana açılarak nefes kontrolüne odaklanılır. Kişinin burada kendini germemesi gerekir.
  • Balık duruşu: Sırt üstü yatılır ve ayaklar kapalı tutulur. Eller kalçanın altına alınır ve vücudun üst kısmı yukarı doğru kaldırılır.
  • Bacak-diz duruşu: Bu harekette yere oturulur ve bacaklar öne doğru uzatılır. Ardından üst beden öne doğru uzatılarak ayaklar tutulur.
  • Çocuk duruşu (balasana): Yere diz çökülür ve ayaklar birleştirilir; son olarak dizler kalça genişliğinde açılır.
  • Kedi duruşu (bidalasana): Eller ve dizler yerde olmak şartıyla sırt içe ve dışa doğru yavaşça nefes alınarak hareket ettirilir.
  • Çekirge duruşu (locust): Yüz üstü yere uzanılır ve eller yumruk halinde karın bölgesine yerleştirilir. Sırayla sağ ve sol bacak havaya kaldırılarak 5-10 saniye bekletilir.
  • Tulumba duruşu (pump): Bu harekette yere sırtüstü yatılır ve sırasıyla sağ ve sol bacak nefes alınıp verilerek kaldırılır.
  • Kurdela duruşu (the bow): Yüz üstü yapılan bu harekette bacaklar hafifçe kırılarak karın bölgesine doğru çekilir, sonra eller ayaklarla birleştirilmeye çalışılır.
  • Pelvik yay duruşu (pelvic arch): Sırt üstü yatılarak dizler bükülür. Ayak bilekleri tutulur ve kasık öne doğru çıkarılır.

Ananaeniz Gibi Görünmenin Sırları

Merhaba ;
Şimdi sizlere yeni deneyimlediğim bir sır'ı anlatacağım..
Hazır mısınız???


Evett konumuz saç boyama ..
Beni tanıyanlar bilir ; kendi işimi kendim halletmeyi pek bir severim..
Tabi bunun sonucunda ortaya çıkan kötü sonuçları da bağrıma basar , hiçç moralimi bozmadan mevcut durumu kimseye çaktırmadan düzeltmeye çalışırım..
Zaten böyle şeyler çok nadir gelmez benim başıma..
En son kaşlarıma yeni bir şekil vermeyi denerken , neredeyse kaşsız kalacaktım...
Sonra saç kesim deneyimlerim var mesela ; eşsiz ; kimsede olmayan modeller ortaya çıkardığım ve sonunda sadece saçlarımı kısacık kestirerek çözüm bulabildiğim..
Ama neyse ki bu sefer ki çok vahim sayılmaz..
Sadece bir rengin insanı ne kadar yaşlı ve hasta gösterebildiğini deneyimliyorum..
Tabi ki  duruma müdahale etmeyecek değilim..Bu akşam için bir gençleşme operasyonu planlıyorum..
Gelelim bı yazıyı yazma sebebime ;
Her eylem bir deneyimdir ve ben bu eylemimde çok faydalı bir bilgi edindim..
Eğer Anneanneniz gibi görünmek istiyorsanız benim gibi saçlarınızı küllü kumrala boyayın..Ve sonucu görünce ; hayatınız kaysın :)::)))))

Saçlarımı boyadıktan sonra Ben...

Haftaya Pozitif Bir Başlangıç

İki Kurt ve yaşlı Kızılderili

İki Kurt

Yaşlı, bilge Cherokee Kızılderili, torununa ders veriyordu.

"İçimde çok şiddetli bir kavga süregidiyor. Bu kavga iki Kurt arasında cereyan ediyor. Bu kurtlardan birisi öfkeyi, ihaneti, hainliği, kıskançlığı, açgözlülüğü, kibiri, hırsı, suçluluğu, aşağılama duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

Diğeri ise huzuru, ahlakı, umudu, özgürlüğü, sevgiyi, nezaketi, gelişmeyi, inancı, yardımseverliği, anlayışı, cömertliği, dostluğu, merhameti, hakikatçılığı ve alçakgönüllülüğü temsil ediyor. Aynı kavga sizin içinizde ve diğer insanların içinde de cereyan ediyor.

Çocuk bir müddet düşünür ve dedesine sorar:

Hangi Kurt bu kavgayı kazanır?

Yaşlı Cherokee Kızılderili hemen cevaplar:

Beslediğin Kurt kazanır.

İnsan neye yoğunlaşırsa, onu güçlendirir

İnsan neye dikkat eder, neye yoğunlaşırsa onu güçlendirir veya kendi  iradesinin hakimiyetini ona kaptırır. Kızılderili bilgenin eğitimde profilini çizdiği kurt tasvirine ayna tuttuğumuzda, toplumumuzun her alanında bu olgu karşımıza çıkar. Bir taraf kazanmak için güçlü olan şahsiyetini, karakterini beslemekte, diğer taraf ise insan olmanın olumsuz özelliklerini besleyerek, kendi zaferini aramaktadır. Bilgenin kurt tasviri ile anlattığı insanlar arasında mücadele, insanoğlu varolduğu günden itibaren süregelmektedir, ancak içinde bulunduğumuz çağ neredeyse sona erecek, yeni bir çağ başlayacaktır.

Bizler neye inanıyorsak, neyin karakter yansımasını taşıyorsak, o mânada içimizde beslediğimiz kurtlara dikkat etmeliyiz. Toplumun idealizmi adına yön tayin eden fikir sahipleri, özellikle bu konuya oldukça hassas yaklaşmalı ve bilgenin bahsettiği iki kurt modelinden iyiyi temsil edeni beslemelidir.

Kendi düşünce ve fikirlerine hizmet etme anlayışında olanlar, bu mânada her erdem insanın yapması gerektiği gibi, içinde beslemesi gereken kurt modelinin farkında olmalı ve bunun mücadelesini vermelidir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...