17 Haziran 2014 Salı

DÜNYA’NIN ÇATISI:TİBET

Bloğumda alıntılara yer vermekten hoşlanmıyor ve vermemeye de çaba sarfediyorsam da ; her konu hakkında fikir sahibi olup - bunu yorumlamanın mümkün olamayacağından dolayı çok beğendiğim bir seyahat alıntısını sizlerle paylaşmak istedim..
Özellikle benim gibi doğu-uzak doğu hakkında neredeyse 'hiç'denilebilecek kadar az bilgiye sahip olanlar için gelsin..Bilinmek üzere hali hazırda önümüze serilmiş ne kadar da çok bilgi var değil mi??
İyi okumalar dilerim..
"Ağrı Dağı’nı saymazsak ülkemizdeki onca dağın hiç birinin yüksekliği Tibet Platosu’nda yaşayan insanların bulunduğu yüksekliğe erişemiyor. Bu da şu anlama geliyor: Dünya’da en az oksijen kullanan insanlar Tibetliler.  Diğer bir deyişle yeryüzünde güneşe en yakın ülke Tibet.
Tibet deyince ilk akla dünyanın en yüksek sıradağları olan Himalayalar ve onunda en yüksek yeri olan ve adeta troposferi delip geçen Everest geliyor. Ancak yerkürenin bu en yüksek ülkesini sadece bu özelliği ile sınırlamak pek doğru olmaz. Bordo elbiseli ve kısa saçlı Budist rahipleri ve onların yaşadığı devasa ve bir o kadar da mistik özelliklerle süslü saray ve manastırları, 40 yılı aşkın bir süredir Çin’in baskısı altında yaşam mücadelesi veren iki milyon Tibetli ile sürgündeki Tibet hükümetinin tüm dünyada tanınan ve günümüzde Budizm’in en büyük rehberi olan Dalay Lama ile de adını sık duyuran bir ülke Tibet.  Bütün bunlara rağmen son on yılda  ülkenin adını dünyaya en yaygın şekilde duyuran olay  Brad Pitt’in başrolünü oynadığı “Tibet’te Yedi Yıl” filmi oldu. Benim Tibet ismiyle tanışmam ise; tek kanallı siyah beyaz televizyonların bile zor seyredildiği bir dönemde atlaslarda ülke bulma oyunu oynarken başlamıştı. 2000 yılında Nepal’e gittiğimde bu ülkeye geçmek için akla karayı seçmiş ancak Çin hükümetinden Tibet vizesi almayı başaramamıştım. Bu defa işimi şansa bırakmayıp Nepal’den Tibet’e grup götüren bir tur’a yazılınca vizeyi cebe koydum. İstanbul’dan başlayıp karayoluyla İran’ı, Pakistan’ı, Hindistan’ı ve Nepal’i gezdikten sonra Katmandu’dan ayarladığımız bir Tibetli acentenin desteğiyle dağlar bayırlar, virajlı yollardan geçerek Nepal ile Tibet sınırını birbirinden ayıran  Kodari Sınır Kapısı’na geldik.
Ertesi gün sınırın Tibet tarafında bekleyen rehberimizin bizi karşılamasıyla Tibet topraklarına girdik. Aslında Tibetliler köken olarak Moğol ırkından geliyor. Kubilay ve Cengiz Han dönemlerinde bu bölgeleri ele geçirdiklerinde yüksek platolarda hayvancılık yapmaya alışmış olan insanlar gelip bu bölgeye yerleşmişler. Fakat sonraki yüzyıllarda Çinliler yeniden güçlenince uzun süre buraları hakimiyetleri altına almışlar. Geçtiğimiz yüzyılın  başlarında İngilizler’inde desteğiyle bağımsız bir Tibet devleti kurulmuş. II.Dünya Savaşı iki kutuplu bir dünya düzeni oluşturunca Sovyetler’inde desteğini alan Çin, oldu bittiye getirerek 1959 yılına Tibet’i işgale başlamış. Bunun üzerine dönemin Hindistan başbakanı Nehru‘nun daveti üzerine Dalay Lama ile birlikte yaklaşık 80.000 Tibetli Hindistan’a geçiş yapmış ve buradan Hindistan’ın değişik yerlerine, Nepal, Bhutan ve dünyanın diğer ülkelerine mülteci olarak yerleşmişler. Dalay Lama, ve birçok Tibetli  Budist rahip ve  devlet adamı bugün Hindistan sınırları içinde yer alan Dharamsala‘da bulunuyor ve sürgün Tibet hükümeti olarak varlığını sürdürüyor.
Dünya’da en çok taraftarı bulana inanç ve öğreti olan Budizm’in iki kolu bulunuyor. Bunlardan birinin merkezi Tayland, diğeri ise Tibet’tir. Tibet Budizmi, kimi yerlerde Lamaizm olarak da adlandırılıyor. Tibetçe Lama (= öğretmen) dan doğan bu kelime, aynı zamanda bir unvan olarak da kullanılıyor.
Tibet Budizmi’nin tatbik edilen şeklinde, Buda Dharma‘nın öğrenilmesi, ahlâkî öğütler, nefisle mücadele ve meditasyon gibi içe bakış yöntemleri önemli yer tutuyor. Budistler, Nirvana olarak bilinen aydınlanmanın tüm canlıların nihaî kurtuluşu olduğunu düşünüyor.
Sınırdan içeriye girdiğimiz anda kendimizi Tibet’te değil Çin’de hissettik. Sınır kenti olan  Zhangmu’da Çinden gelmiş sınır görevlileri ve onların ailelerinden başka yaşayan kimse yok.Dört çekerlerle kendimizi Himalayalar’ın sırtlarına vurup  3750’mt’deki Nyalam kentine vardığımızda bir önceki sınır kasabasının aksine bu defa Çinliler yok oldu ve ortalık Tibetli yerlilerle doldu da derin bir nefes aldık. Dünya’nın çatısının kuzey tarafına doğru geçtiğimiz için Muson Asyası gerimizde kaldı ve yeşil alanlar sona erip çorak topraklarla karşılaşmaya başladık. Yüksek irtifa hastalığına karşı tedbir olması için geceyi bu kentte geçirdik.
Ertesi gün dünyanın en yüksek platosunda ilerleyerek ortalama 4000 metrenin üzerinde bir seviyelerde hayvancılık yapan köylülerin arasından geçerek 5120 metre yüksekliğindeki Tong-la geçidine ulaştık. Budist dua bayraklarıyla dolu bu geçitte müthiş bir rüzgar vardı ve hepimizi adeta yerimizden söküyordu. Vakit kaybetmeden bu özerk ülkenin iç kısımlarına doğru hızla yol alarak akşam üzeri 4100 metredeki Tingri kentine ulaştık.
Dağlardaki göçebe halkın ana yemeği güttükleri hayvanlar ve sapmadan oluşuyor. Akşam yemeğini zor doğa koşullarında en iyi yetişen ve ana besin kaynakları olan kavrulmuş arpa unu, sıcak su, tuz ve yak tereyağından yapılma yemekle ve çayla yaptık. Bu bölgede tüm meydan ve sokaklarda, dükkan önlerinde öbek öbek çay içen Tibetliyi görmek şaşırtıcı değil. Kırsal kesimlerde yasayan çiftçilerin bir diğer yaşam kaynağı ise bu soğuk ve dağlık bölgeye en iyi uyum sağlamış olan Yak hayvanı. Bu hayvanın eti, sütü, yağı derisi, yünü ve hatta çeşitli eşya yapılan kemiklerinden bile yararlanılıyor. Orman ve ağaçtan yoksun oldukları için tüm kırsal kesim halkı ısınmalarını yak tezeğiyle sağlıyorlar.
Ertesi gün başkent Lhasa yolundan sağa saparak kendimizi Himalayalar’ın tam kalbi olan ve yerlilerin Çamalongma dedikleri (Ana Tanrıça) Everst’e doğru vurduk. 5200 metre yükseğe çıktığımızda Everest’e gelen dağcıların tırmanmadan önce mutlaka rahiplerinden hayır duaları aldıkları ünlü Rongbuk Tapınağı’na ulaştık. Erkenden ana kampa ulaşmayı düşünüyorduk ki; gece yüksek irtifa hastalığına yakalanan bazı arkadaşımızın yaşadığı problem nedeniyle Nepal tarafını denemek amacıyla hızlı bir şekilde düşük irtifalara inmeye başladık. Bizim gibi deniz seviyesinde yaşayan insanlar için bu yükseltiler çok ciddi tehlikeler oluştururken, Himalayalar’ın eteklerinde yaşayan ve özellikle yüksek irtifaya alışmış olan şerpaların hem de bu yükseklikte maraton koşabiliyor olmaları çok takdire şayan bir durum doğrusu.
Bu coğrafyalarda bırakın ekonomik faaliyette bulunmayı, nefes almanın bile çok zor olduğu bir ülkede bu insanların tüm bu olumsuz koşullara rağmen hayata sımsıkı sarılmaları ve yüzlerinden gülümsemelerin eksik olmamaları onlara duyulan saygıyı hak ettiklerinin en önemli göstergesi olsa gerek. "
HİMALAYA DAĞLARI

EVEREST-LHOTSE-MAKALU

Rongbuk Tapınağı

ŞERPALAR

BUDA TAPINAĞI

YAK HAYVANI

2 yorum:

  1. yeni bilgiler ekledik sayende hazineye (:
    teşekkür ettim :)

    YanıtlaSil
  2. Öğrenilecek ne kadar çok şey var değil mi ??

    YanıtlaSil

Bu konuda ne demek istersiniz ?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...