27 Haziran 2014 Cuma

MİM ' E DEVAM..

Öncelikle yüzlerce iyi bloger arasından beni bulmuş , beğenmiş ve mimlemiş olan sevgili içimdekiçatlakses'e teşekkürlerimi sunuyor , mim vasıtası ile yeni yeni arkadaşlıklar kurduğum için kendimi çok mutlu hissettiğimi belirtmek istiyorum..
Gelelim sorulara :)


1-)  Blog yazmak sana neler kazandırdı ?

Blog yazmaya başlayalı henüz çok  olmadı. Bu sebeple zamanla vereceğim bu cevap göreceli olabilir ve kazanımlarıma yenileri eklenebilir. Ama henüz iki aylık taze bir blog sahibi olarak ; daha çok okumaya ve daha çok araştırmaya başladığımı ve bu sayede genel bilgi seviyemin arttığını söyleyebilirim. Özellikle de bloğa eklentiler ekleme kısmını öğrenebilene kadar epey kafa patlattım :)

Ve diğer önemli husus , yeni yeni bloglar ve yeni süperr arkadaş adayları kazandırdı diyebilirim şimdiden..

2-) Ne tür kitaplar ve filmlerden  hoşlanırsın ?


Lise dönemlerimdeyken sadece fantastik kitaplar okur ve sadece yabancı komedi filmleri izlerdim. Bunun dışına çıkmaz , alternatifleri ilgimi çekemezdi..

Ama liseden hemen sonra ön yargılarımı yıktım ve şu anda sıralamam; kitap olarak öncelikli kişisel gelişim - aşk - macera - polisiye ; filmler için ise; komedi - macera - aşk - aksiyon olarak yerini aldı...


3-) Tekrar tekrar okuduğun bir kitabın var mı ?

Evet :) Harry Potter... Son kitabı olan Ölüm Yadigarları o zamanlar sevgilim , şimdi ise eşim olan adamın hediye ettiği için ekstra önemi vardı benim için ve bir yıl içinde tan 4 defa okudum aynı kitabı..


4-) Seni tanımlayan en iyi 5 kelime ?


Meraklı , Pozitif , hırslı , hassas ve son olarak yumuşak başlı görünmesine karşın bir o kadar da mağrur ve ani çıkışlar yapabilirim.

5-) Okumaktan en çok keyif aldığın blog içeriği hangisidir ? Kişisel - Moda - Yemek - Teknoloji ?

Kişisel :)

Şimdiyse bayrağı severek takip ettiğim blogerlara bırakıyorum ve vereceğiniz cevapları şimdiden merakla bekliyorum..
Sevgilerimle..

Titania
Dördüncü Tekil Şahıs
Deep
Yağmurun Dünyası
Bir Delinin Pembe Defteri
Ayseminedair
Melodram
Mor Rimel
Kreatif Başkan
İnsan Yavrusu
Birnewlondongüncesi
Ponti
Her Şeyden Konuşmalı
Bayan Vertigo
Bir Ağustos Böceği
Her Şeyin Bir Şeyi Var
Yazmadan Durmam
Merve'nin Gözünden
İpsiz Uçurtma

26 Haziran 2014 Perşembe

En sevdiğim filmler arasında üçüncü sırada yer alan ( 1-) Harry Potter ve 2-) Yüzüklerin Efendisi Serisi ) Karayip Korsanları ' ndan bahsetmek istiyorum bugün ... Sebebi ise geçtiğimiz hafta sonu tv ' de denk gelince bu seriyi aslında ne kadar da özlediğimi hatırlamam ....

Filmin hasılat ve gişe rekorundan anlayacağımız gibi izleyen herkes tarafından çok sevilen ve devamının çekilmesi kaçınılmaz bir seri oldu Karayip Korsanları...
 2013 yılında yayınlanan ilk filmini , o zamanlar ( lisedeyken ) hayranı olduğum Orlando Bloom'u izleyebilmek için almıştım ve filmden çok etkilenmiştim. Bu arada  Kaptan Jack Sparrow’u da unutmamak lazım tabii ; oyunculuk ve tarzıyla eminim çok etkiledi sizleri de o dönemler... Belki de sürmeli gözleri ile ..:)




Filme gelince ; çekildiği harika korsan gemileri ,sonsuz kumsalları ile karayipler , hızlı ve başdöndürücü sahneleri sebebiyle ekrana kitlendim tekrar izlememe rağmen... 
Ayrıca şunu da anladım ki aynı zamanda ; yeni ama kalitesiz bir film seyretmektense , iyi ama daha önceden izlemiş olduğum bir filmi tekrar izlemek çok daha keyifli...
Eğer sıkılmış ve bir şeyler izlemek isterseniz bir gün , ikinci defa seyretmenizin bile keyif verici olacağını söylemek ister , yazıma filmden kareler ile son verdiğimi belirtmek isterim..




25 Haziran 2014 Çarşamba

BİR İŞ YERİ KAPANIR ; BİR SAYFA KAPANIR...

Dün resmen iş yeri toparlanmaya başlandı ve herkes kendi yolunu çizme telaşına düştü eşim Tenten'in ofisinde..
Evet bu arada ; ona Tenten ismini verdim.. Hani benzemiyor da değil kendisine :) Biraz daha yakışıklı hali diyelim ve asıl konuya gelelim...

Tenten
Son üç aydır kan kaybetme dönemindeyken ; geçtiğimiz hafta artık yapılabilecek bir şeyin kalmadığı ve şirketin batacağı konuşulmaya başladı..
Tenten için karamsar , benim için umut dolu bir bekleyişin ardından herşeyin yoluna gireceği ve şirketin güçlü bir ortağa devredileceği açıklandı. Biz çok mutlu olduk tabi ki..
Böyle zamanlarda yapılabilecek en iyi şey; bunun geçici bir dönem olduğunu sürekli hatırlamak ve morali yapabildiğiniz kadar yüksek tutmak sanırım..
Sonuç olarak ben bu dönemi daha sakin ve pozitif , Tenten'im ise iliklerine kadar karamsarlık ve çaresizlik hisleri ile geçirdi...

Ve sonuç olarak dün şirketteki eşyaları toplama ve bir takım vedalaşmalar yapılmış.. Çünkü çalışan ve yöneticilerden bir kısmı tercihlerini yeni şirketle çalışmaktan yana değil , kendi işlerini kurmaktan yana kullanmışlar..
Bu sebepten dolayı koca koca adamlar duygusal anlar yaşayıp , birbirlerinden helallik almışlar geçen en az 10 senenin ardından..
Benim bu yazıyı yazmama sebep olan şey ise , bu vedalaşanlar arasından birinin beni çok duygulandırmasıydı...

Bu büyük lojistik şirketi yeni kurulurken ( yaklaşık bir 15 yıl öncesinde ) biri Halkla İlişkiler ( Handan ) ve diğeri de Operasyon sorumlusu ( Sefer ) olarak başlamış işe ..
Kısa zamanda Sefer Bey çok aşık olmuş Handan'a çünkü Handan çok güzel bir kadınmış , gerçi hala da öyle..Sadece biraz kilo almış..( kibarlık ediyorum aslında , bildiğiniz fil gibi olmuş :)


Neyse Sefer çok koşmuş Handan' ın peşinden ve dolu dizgin aşk yaşamaya başlamışlar..Zaten aynı iş yerinde çalışıyorlar..Sürekli beraberlermiş..
Tam olarak bilmiyorum ama sanırım kıskançlık yüzünden ayrılmışlar tatsız bir şekilde ve her şey bitmiş aralarındaki..
Sefer Bey hala seviyormuş , an itibari ile bile aynısı fısıldanıyormuş şirkette kulaktan kulağa..
Ama o süreden sonra tam 11 yıl birbirlerini görmezden gelerek ve hiç konuşmayarak çalışmışlar aynı iş yerinde..
Tabi bu süreçte her ikisi de evlenmiş..Önce Handan , sonra da Sefer...
Her ikisinin de birer çocukları var ve o günden sonra tek kelime bile konuşmamışlar iş dışında..

Ve dün ;
Ofis toplanmış , tam kadro son defa birlikteyken ekipten ayrılanlar tek tek vedalaşmış birbirleriyle..
Bir kısım personel vedalaşıp çıkmış..
Herhalde Tenten ve son bir kaç kişi kalmış boşaltılmış olan ofiste..
Ve Sefer Bey bir adım atmış ve Handan ablaya ;
' 10 senedir konuşmuyoruz Handan ama bundan sonra belkide birbirimizin yüzünü hiç görmeyeceğiz , gel barışalım ' demiş.
Zaten bunu söylemesiyle Handan ablanın sarılıp vedalaşmak için boynuna sarılması bir olmuş..
Orada bulunanlar dahil herkesin gözleri dolmuş bu manzara karşısında..
Neden ayrıldıklarını bilemem ama görüyorum ki zaman çabuk geçiyor..Belki de dedikleri gibi birbirlerini bir daha göremeyecekler. Belki de Sefer'in evli olmasına rağmen Handan ablayı sevdiği gibi Handan abla da onu seviyordu geçen zamana rağmen...


Benim aldığım ders ise şu ; sevdiklerimiz bizimle birlikteyken bilelim kıymetlerini..
Belki sadece içimizden söylediğimiz güzel hislerimizi ona da söyleyelim , hayatımızdaki insanı sırf bir tarafı kalkar düşüncesiyle mutlu etmekten korkmayalım.. Ve en önemlisi de ; eğer sağlam gerekçeleriniz yok ise , basit kıskançlık ve kırgınlıklar yüzünden parmaklarımızın arasından kayıp gitmesine izin vermeyelim.
Yıllar sonra belkide sahip olabileceğiniz tek şey bir vedalaşma sarılması olabilir ve işte o zaman asıl yanında olmasını istediğiniz kişinin başkası olduğunu anlarsınız..

24 Haziran 2014 Salı

"Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu, insanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu."


Hani zıt kutuplar birbirini çekerdi ?
Hani karşıtlıklar bir bütünü oluşturabilirdi...?
Nedendir bu zengin - fakir arasındaki uçurum..?
Zıt kutupların birbirini çektiği teorisi nerede ?
Görmüyorlar mı ne kadar yanıldıklarını , birbirimizi sınıflandırma - ayırmaya olan merakımızı ??

Başlıktaki sözlü Pir Sultan söylemiş..
Ne güzel de demiş..
16.yy' da yaşamış ömrünün idam edilerek sonlanmış olduğu değerli bir halk şairi , bir ozan...

O zamanda söylenmiş bir söz nasıl da aynı anlam ve değer ile ifade ediyor kendisini hala ??
Demek ki neymiş ; hepimizin bahsettiği gelişme - ileriyi görme ve gitme çabalarımız törpülenmesi gereken kötü yargılarımıza el sürememiş henüz..
Sınıf ayrımı bir çok ülkenin üzerinde durduğu ve çözüm getirdiği bir sorun iken , 'sınıf ayrımı ' nın bilinç altımızda açığa çıkan hali ; ' küçümseme ' , ' kendimize benzer olanlar ile guruplaşma hareketleri ' ve belli ki en aşılması gereken tavır ' güçsüz olana karşı sergilenen ' kibir normal olarak kabul edilmiş ve rahatsız etmeyen bir sosyal utanç olarak yerini sağlamlaştırmış...

Şimdi ne söylenebilir ki sahip olduğu paradan başka hiç bir insani özellik taşımayan ve bir bedel karşılığında kolayca ruhunu , bedenini , kişiliğini satabilecek insanlarla aynı gök yüzü altında yaşamaya çalışmaya ???

Belkide onlara ; onların anladığı şekilden davranmak ve temiz değer ve yargılarınıza bulaşmamaları için hak ettikleri sınıf ayrımına müsade ederek , aslında onların kurmuş olduğunu düşündükleri sosyal statüyü kendiniz belirleyerek ve mikroplarını temiz hayatlarımıza sokmalarını engelleyerek yaşayarak en iyi cevabı vermiş olursunuz..



SUYUNUZ VAR MI ?


Havalar çok sıcak ve daha da sıcak olacak..
Ben bunları yazarken bile etrafım şişe şişe su ve serinletici içeçekler ile donatılmış iken , dışarıda kenar-köşede bir damla su bulabilme derdinde , sadece yaşamaya çalışan binlerce hayvanımız var..


"Allah der ki; Hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır!.."


Onları sadece birimiz değil ; hepimiz korumalı , yapacağımız küçücük bir  yardımdan mahrum bırakarak ölümlerinin sorumlularından biri olmamalıyız..

Kaldı ki ; hayvan severliğin ve belediyeciliğin ikinci boyutunu yaşayan Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bütün sokak hayvanlarının toplanıp , barınaklarda ölümünü bekliyor olması ve yeni hayvanlara yer açabilmek için eskilerinin öldürülüyor olduğu gerçeği ortadayken bizim sokakta özgürce dolanabilen ' şanslı ' hayvanlarımıza daha fazla şans vermemiz gerekir..

Sadece bir kap su , biraz mama ... arta kalan ev yemeği bile kabulleri..
Yeter ki sessizce yaşadıkları bu dünyada açlık ve susuzluktan ölmeyecek kadar ...
Çünkü onlar vereceğiniz her şeye razı..

23 Haziran 2014 Pazartesi

DAHA AZ TAKILIR OLMAK , DEĞERSİZ İNSANLARA...

Hani bir gün başlar ..
Güzel bir gün hemde..
Her şey yolundadır , normalde ne yapıyorsanız o saatlerde yine onu yapıyorsunuz işte..
Okula gitmek , evde olmak ya da benim ve bir çoğumuzun yaptığı gibi işe gitmek..
Güzel başlayan gün güzel geçer derler ya hani..
Sanırım bu sadece bizim esnekliğimiz ve olaylara bakış açımızla alakalı..
Konuya bir çok örnek verilebilir ama ben bu hakkımı !iş ortamından' yana kullanmak istiyorum..
Çünkü öyle tahmin ediyorum ki ; can sıkıcı bakteriler hepimizin iş ortamında bulunmayı başarıyor..
Her şey yolundayken ve siz her zamanki gibi çalışıyorken mesai arkadaşlarınızdan herhangi biri işle yada tamamen başka bir konuda bir şey söyleyip , bir ekikliğinizi haddi olmayan ya da olan bir üslupla söyledikten sonra o günkü bütün enerjiniz çekiliyor ise bir takım düşünce sisteminizi sorgulamanız gerekiyor..
Tıpkı bir zamanlar benim de izin verdiğim gibi , sizde hayatınızda hiç bir sıfatı olmayan insanlara değer verip-söylediği lüzumsuz tepki ya da lafları dikkate alıp , kırılıp , üzülüyorsanız yaptığınız kendinize kötülükten başka bir şey değil...

Ben de böyleydim işte ve zaman zaman hala da böyleyim...
Ama eğer iyi başlayan günümü , iş yüzünden ya da kişisel kompleksleri sebebiyle kötü bitirmeme sebep olan insanlara içimde bir savaş başlatmasaydım ve en önemli kişinin sadece ' ben ' olduğunu anlamasaydım belki hala duygu dengem çevremdeki insanların bana yaklaşımına bağlı olarak kısır döngüde kalırdı..
Neyse ki artık gerektiğine - gerektiği kadar değer vermeyi ve önce söylediği söze değil - söyleyenin ciddiye alınacak biri olup /  olmadığına bakıp öyle dinlemem gerektiğini anladığım için problem yok...:)
Size de aynısını tavsiye ediyor olup ; hayatınızda bir b*k olmayan insanların gününüzü b*k etmesine izin vermeyin demek istiyorum ve nacizane asabi fikirlerimi burada noktalıyorum....
Sevgilerimle..

HE- YO BENDE MİMLENDİM...


Henüz Mimlenme'nim bile ne olduğunu bilmezken ; bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da bana destek olan "Bir Delinin Pembe Defteri'ne teşekkürlerimi sunuyorum..
Blog yazarlarının ve takipçilerinin birbirlerini daha yakından tanımaları için aracı niteliğinde olan ve 'mim' diye adlandırılan bu uygulama aynı zamanda belkide daha önce bize hiç yöneltilmeyen soruları da karşımıza çıkarıyor..
En çok mutlu eden nokta ise henüz yeni bir bloger olmama rağmen diğer arkadaşlarımdan tam destek görmem ve birbirimizi hiç tanımamamıza rağmen karşılıklı sempati ve sevgi hissetmemiz..
Öncelikle beni mimleyen 'Bir Delinin Pembe Defteri'ne" sonrasında da beni okuyan bloger arkadaş ve takipçilerime sevgilerimle..
İyi ki varsınız:)
Gelelim sorulara; bakalım neler varmış...

1-) EN ÇOK SEVDİĞİN YÖNÜN NEDİR ??
En çok sevdiğim yönüm meraklı olmam ve kendi kendime yetebiliyor olmam..İki tane oldu ama ikisi birbirine çok bağımlı olarak yansıyor bana:)

2-) SEN HİÇ YAĞMUR ALTINDA AĞLADIN MI ?
Neden bilmiyorum ama her zaman güçlü görünmek zorundaymışım gibi hisseder ve aslında hiç öyle olmadığını bildiğim halde ağlamayı güçsüzlük olarak kabul ederim..
İşte bu yüzden yağmur altında henüz hiç ağlamadım.Allah ' ta ağlatmasın :)

3-) DİYELİM Kİ SANA ÜÇ DİLEK HAKKI TANINDI.AMA SADECE İNSANLARI DEĞİŞTİRECEKSİN.NELERİ,KİMLERİ YA DA HANGİ ÖZELLİKLERİNİ DEĞİŞTİRİRDİN ?
İlk önce evlenmiş olamama rağmen hala kendi fikirlerini tek doğru olarak görünen anneciğimi değiştirmek ve daha uyumlu ve az konuşan biri haline gelmesini sağlardım :)
İkinci olarak eşimi değiştirmek isterdim ve biraz daha romantik, jestler yapan ve süpriz dolu biri haline getirirdim..
Vee son olarak ta kendime bir el atar ; sinirliyken ağzından çıkan sözleri konrtol edebilen ve eşimin deyimi ile 'daha az cadı ' ; daha sakin biri haline gelirdim..
4-)SEN HİÇ YAZ YAĞMURUNDA DENİZE GİRDİN Mİ ??
Evettt...Ve kesinlikle tekrarlamak istediğim bir şey..
Yağmur yağarken dışarısı biraz soğuduğu için deniz daha da sıcak geliyor ve çıkmak istemiyorsunuz..

5-) YAŞADIĞIN EN GÜLÜNÇ DURUM NEDİR ?
Eminim bir çok gülünç şey yaşadım ama hala ilk aklıma gelen lisedeyken üç kız arkadaş tramvaya binmek üzere bekliyor ve aynı zamanda konuşuyorduk..Metro geldi ve bir arkadaşım metroya bindi ve diğeri tam binecekken kafasının hizasında metro kapısı kapandı ve vücudu dışarıda , kafasının yarısı metronun iç kısmında kaldı..Biz içerideki arkadaşımla önce çok korktuk ama bizim kız konuşmaya başlayınca ortaya çok komik konuşmalar çıktı..Hatta içeriye girebilmesi için ittir beni dediği için dışarıdan ittirmişliğim bile olu o gün :)
Neyseki arkadaşıma hiç birşey olmadı ve bu sadece komik bir anı olarak kazındı hafızalarımıza..

6-)KENDİNE ÜNLÜLER DÜNYASINDAN BİR EŞ SEÇSEYDİN , KİMİ SEÇERDİN ?
Eğer bir eş seçmeme özgürlüğüm olsaydı hiç kimseyi seçmezdim ünlüler dünyasından..Eğer ben de aynı işi yapmıyorsam tabi ki..

7-) HAYATIN BİR FİLM OLSA , HANGİ AKTOR YA DA AKTRİST OYNASIN İSTERDİN ? 

TABİ Kİ  ;ANGELİNA JOLİE

8-)SEN HİÇ HALKA AÇIK BİR ALANDA , KİMSENİN NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ UMURSAMADAN AĞLADIN MI ?
Sanırım artık bunun cevabını biliyorsunuz :)

9-)SUPERMAN Mİ - BATMAN Mİ ?
Superman...

10-)ÇOCUKKEN HEPİMİZ BİR NESNEYİ YA DA OLAYI BAŞKA BİR ŞEY ZANNEDERDİK . SENİN BÖYLE İLGİNÇ DÜŞÜNCELERİN VAR MIYDI ?
Kaç yaşındaydım hatırlamıyorum ama o dönemde saatin nasıl kendiliğinden hareket ettiğiyle ilgili ciddi kafa patlatmıştım :) Hatta yalnız uyumaya başladığım günlerin başında saatle odada baş başa kaldığıma sevinmiş , evde herkes uyuduktan sonra ışığı açıp; hiç gözümü kırpmadan saatin nasıl hareket ettiğini çözmeye çalışmıştım..Nitekim çözmüştüm de :):) Akrep ve yelkovanı işte ilk o akşam keşfetmiştim..Ve saatin pil ile çalıştığını da :):)

20 Haziran 2014 Cuma

SİLİKON VADİSİ 'NDEKİ OKUYUCUMA ; MERHABA / Hello to my readers in Silicon Valley

Mountain View, Kaliforniya / ABD


Bu yazımı her gün beni takip eden ve uzun süre sayfamda inceleme yapan , beni çok uzaklardan ; Mountain Wiev' den okuyan sevgili okuruma ithaf ediyorum.. (This writing; every day and long-term follow me on my review makes me very far away; Mountain Wiev from reading'm dedicated to my dear readers ..)

O kadar öğrenilecek bilgi , görülecek yer var...
Bilgi , her yanımızı öyle güzel kuşatmış durum da ki..
Teknolojinin bütün kaynakları ayağımıza getirdiği bu dönemde yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum..
Evet dediğim gibi ; çok gezilecek yerler ve gezmeyi çok isteyen biri var bu satırların arkasında..
Eğer işten arta kalan zamanlarda sık seyahat edebiliyor olsam ya da işim gereği farklı şehirlere gitme olanağım olsaydı özenle hazırladığım bir gezi blogu yazmayı çok isterdim..
Ama sınırlı vaktimde gidebildiğim birbirinden çok ta farklı olmayan yerleri paylaşma gereği duymuyorum...
Sayfamda yer alan ve online nerede okunuyor olduğumu gösteren harita sayesinde böyle bir yazı yazmak geldi aklıma..
Çünkü her gün aynı yerden Mountain Wiev' den beni okuyan bir okuyucunun varlığı , burasının nasıl bir yer olduğunu öğrenme hissi uyandırdı bende..
İşte Mountain Wiev hakkında öğrendiklerim ;
Silikon Vadisi olarak adlandırılıyormuş , ilk karşıma çıkan bilgi buydu.. Kuzey Kaliforniya'daki San Francisco vadisinin bir parçası olan San Jose vadisine verilen isilikon kırmık üreticileri bu bölgede yoğun olarak üretim yaptıklarından dolayı bu adı almış..
Gezilecek yerlerine baktığımda hani bildiğimiz metropol şehirlerdeki gibi sayfalarca alternatifler çıkmıyor..
Karşıma çıkan resimler oldukça güzel ve görülmeye değer yerler olduğu hissini oluştursa da oraya gitmeden önce plan program yapmak için epey bir araştırma yapmak gerek , ben bunu anlamış oldum..
İşte bu yüzden bizzat gezip - paylaşmış bir bloger arkadaşımın seyahat izlenimlerini sizinle paylaşıp , yazımı burada noktalıyorum..

Gezilecek Yerler


"Hollywood Bulvarı: 105 W'ye doğru gidip La Cianega Bulvarı (Blv.)'na girin, dümdüz gidip yokuştan Sunset Blv.'na çıkıp hemen sağa dönün, Wendys ve In and Out Burger'i görünce soldan yukarı çıkın, sağda Hollywood Müzesi'ni görünce ilk sağa girin ve bu sokakta boş yer varsa park edin, aman kırmızı veya sarı boyalı yere koymayın. İnanılmaz masalımsı bir yer, bulvar boyu yerler ünlü yıldızların isimlerinin yer aldığı yıldızlarla dolu, Dolby Theatre, ünlülerin kılığına girmiş bahşişle fotoğraf çektiren kişiler, ünlülerin el ve ayak izleri, harika bir alışveriş merkezi, yanyana sayısız hediyelikçi, Mc donalds'ın çatısından çıkıp saati parçalamış T-rex, Hard Rock Cafe, Cantina (Mc sağınızda kalınca dümdüz yürüyün birazdan solda inanılmaz kalabalık göreceksiniz, burada da gecenin en kalabalık yeri, inanın ve buraya arabalarıyla ünlüler gelip park ediyor, fotoğraf makineleriyle halk peşlerinden aniden koşmaya başlıyor). Benim gibi gördüğünüz ilk hediyelikçiye görüntüsünden dolayı aldanıp girmeyin, fiyatlar çok değişken, caddeden uzaklaştıkça fiyatlar çok değişiyor, o an 5 dolara iki tşört bile pahalı geliyor çünkü 5 dolara 4-5 tşört satan yerler dolu. Yani kısacası ne alırsan 5 dolar dükkanı bile oldukça pahalı. (Tabi siz sakın benim gibi aynı malı 20 dolara almayın.) Gecenin ilerleyen saatlerinde 00.00'da bulvar oldukça boş kalıyor ve etrafta homelessler ile doluyor, zararsızlar, cevap vermeyin, no, thanks deyip geçin kibarca. Bulvara mutlaka haftasonu gelin, pazar günleri innaılmaz kalabalık, ayrıca akşam üzeri olan otobüs gezi turları 25 dolara kadar iniyor, hava iyise ve akşam görmeyi istiyorsanız, fotoğrafa aldırış etmiyorsanız tercih sizin, gün içindekiler 100 dolara kadar çıkıyor. Burada ucuz bir otel bulmak imkansız, iğrenç hostellerin fiyatı 60 dolardan başlıyor, önermiyoruz. Zaten Nişantaşı gibi inanılmaz bir park sorunu var, civardaki park yerleri saati 10 dolardan başlıyor, ev önlerine ise koymak yasak anında çekici çağırıyorlar.

Dağdaki "Hollywood" yazısı: 101'den gideceksiniz ve ileride solda karşınıza çıkacak. Kırmızı ışıkta çekebildiğiniz kadar çekin derim, yaklaştıkça kayboluyor. Yanına çok yaklaşmadık çünkü dağa tırmanmak gerekiyordu uğraşmadık, zoom yapın yeter :) Hollywood'ta ayrıca inanılmaz büyük bir binada Scientology Tarikatı'nın binasını görünce şok olacaksınız ve aklınıza Tom Cruise gelecek. Adamlar tarikat için muazzam bnalardan oluşan bir alan yapmış ağzım açık kaldı, yarım saat kendime gelemedim, kısacası iyi çalışıyorlar. 


West Hollywood: La Cianega Bulvarı'ndan Sunset Bulvarı'na doğru gidip sağdaki Santa Monica Bulvarı yerine sola dönüp dümdüz giderseniz birazdan West Hollywood'un yan yana gece klüpleri ve barların bulunduğu en çılgın caddesine varırsınız. Gay nüfusunun en çok yaşadığı yer, bütün mağazalar, barlar, gece klüpleri buna göre düzenlenmiş. Erkekler strptiz yapıyor, mağazalarda onlara özel çılgın kıyafetler satılıyor, sokaklarda Huysuz Virjin'ler dolaşıyor, gerçekten çok renkli bir yer. Buradaki Cantina süper ve açık terasa sahip, tavsiye edilir, ayrıca Cantina'nın terasında sadece küloduyla oturan gay abimize selam ederiz.

Sunset Bulvarı: La Cianega Bulvarı'ndan dümdüz gidip yokuşu çıkınca hemen sağa dönün. Gece 19.00-01.30 arası kalabalık. Buradaki tavsiyem 4 dolara rodeo yapılabilen ve inanılmaz kalabalık, kaliteli ve renkli olan mekan, biralar 5 dolardan başlıyor. Dış mimarisinden hemen tanıyacaksınız, dışında balkonlarında atlar, mankenler olacak, ahşap ağırılklı bir yer, dediğim yerden sağa döndüğünüzde yani siz Sunset Bulvarı'nda ilerlerken solunuzda kalacak. Gece boyu içki yudumlayıp patates yerken rodeo yapan kız ve erkekleri izlemek çok zevkli, düşenler ve düşmemeyi başaranlar gecenize zevk katacak, sevgilinizle kim düşecek kim düşmeyecek diye aranzda bahse girmek daha da zevkli oluyor. Bu arada anladım ki gaylar rodeoda çok başarılı, Fatih Ürek gibi kıvrılıyorlar vallahi..

Santa MonicaLa Cianega Bulvarı'ndan sağa dönünce 3. Cadde'ye (Third Street, 3th St.) doğru gitmelisiniz. Santa Monica'nın en güzel yeri 3. Cadde'dir, küçük bir Beyoğlu gibidir. Haftasonu gündüz gidilmelidir, 01.30' a kadar mekanlar doludur. Yankee Doodle, karşısındaki rengarenk kanepeli mekan Barneys ve Cantina yemek ve içki için en güzel yerlerdir. Yankee'de mutlaka cips ve salsa sos isteyin, bu rengarenk cipse bayılacaksınız. 4,5 bardak bira içeren picher denilen sürahiyi de alınca keyfinize diyecek yok.. Mekanın içindeki cam kenarını tercih edip dışarıyı, güzel alevli ısıtıcıları seyredin derim, serin havadan da etkilenmezsiniz. Santa Monica'da Guess, GAP, Diesel, Abercrombie, Apple, Zara, Mango, Desiguel, Armani Exange, Mc donalds, Subway gibi markalar yer alıyor. Femame adlı küçük markette yok yok, burada 10 adet nefis nugget 2 dolar. Cadde üstünde pekçok küçük tezgah göreceksiniz şapka, takı, magnet, tşört.. satan. Bu satıcıların hepsi Türk, o yüzden dikkatli konuşun. Cadde boyunca şon yapan kişileri göreceksiniz. Şarkı söyleyenleri enstrüman çalanlar, kaykay yapıp türlü numaralarını gösteren zeki köpekler, oryantel yapan siyahi kadınlar, masalarda 5 dolara palmiye falı bakan garip kadınlar, hayvan haklarını savunanlar.. En zevklisi ise rengarenk kanepeli Barneys Cafe'de içkinizi yudumlayıp patates kızartmanızı yerken karşınızdaki müzisyenin güzel şarkılar çalması, sevgilinizin arkasında o anda enfes palmiyelerin başrolü üstlendiği pembe bir günbatımı, ılık harika bir hava ve garsonun fotoğraf makinenizle bu anı ölümsüzleştirmesidir. Santa Monica'nın 3. Cadde'si sonunda solunuzda Desiguel mağazasını görünce karşınıza dev bir alışveriş merkezi çıkacak, arabanızı gün boyu buraya parkedebilirsiniz, ilk 90 dakikası bedava sonraki saatler 1 ve 1,5 dolar diye artıyor. Size tavsiyem 90 dakika sonrası alıp Brodway Blv'ndan 2. sola dönüp 2 saat araç koyma izni olan saati 1 veya 2 dolarlık yerlere parkedin, akşam 18.00'den sonrası bedava.. Ama unutmayın, burada inanılmaz bir kontrol var, 18.00'e kadar vakit varsa mutlaka para atıp öyle gidin. 3. Cadde'de magnetler 5 dolar ve çok güzel magnetler yok, en güzelleri Venice Beach'te..


Venice Beach: Şimdi size nasıl anlatayım ki burayı, anlatılmaz yaşanır burası için söylenmiş sanki.. Bir yer var ki, okyanus kıyısında bir plaj, gençler sörf tahtalarıyla koşuşturuyor, arka kısmında sıra sıra upuzun palmiyeler rüzgarla dans ediyor, palmiyelerin arkasında her türlü sokak satıcısı, müzisyen, sanatçı hünerini gösteriyor, satış yapıyor, onların önündeki kalabalık içinde herkes ise kaykay ve bisikletle gidenler, köpeğini gezdirenler, koşanlar, dondurmasını yiyenler, muhteşem mini şortlu kızlar, onların ardında ise binbir çeşit magnet, mayo, tşört ve türevlerini satan hediyelikçiler ile yanlarındaki harika kafeler.. Bir kafe var ki, hayatımın en güzel kafesi, güneşin batışında siz sevgilinizle bira patates yaparken önünüzdeki müzisyen  de piyanosunu atmış kafenin önündeki yola, üzerinde İran kedisi dinlerken o çalıyor, o çaldıkça turistler hayran kalıyor. Size tavsiyem buraya 14.00 gibi gelin tabi başınızda şapka şart, sahildeki bisikletçiden saati 6 dolara el freni olan bisiklet kiralayın (çoğu kontrapedal), sonra sağa doğru gidip bisiklet-kaykay-koşu yoluna girin, burası dar ama inanılmaz bir yol, bunu mutlaka yapmalısınız. Gidiş-dönüş çift yön ve aşırı hız yapmayın, keskin virajlar var, yerler kumlu olabiliyor bazen ve koşanlar da oluyor. Ucundaki lunaparka kadar gidin derim hatta gidip lunaparktaki trene binip geri de dönün, bisikleti mutlaka kilitleyin ama inecekseniz, emanet sonuçta. Bisikleti kiralarken küçük bir form dolduruyorsunuz, bir kimliğinizi bırakıyorsunuz, nakit 6 doları dönüşte ödüyorsunuz, çantanız varsa sepet de isteyin, ücretsiz. Bisikleti bırakıp sonra biraz soluklanın, dükkanları gezin, magnetlere bakın, el işçiliğinin en güzel sanat ürünlerini, çılgın halk şovlarını görün. Sahildeki özel rampalı tünel gibi yerde rollerblade ve kaykayla gösteri yapanları izleyin. Buraya asla rüzgar varken gelmeyin, deve olsanız kumdan duramazsınız, ayrıca donarsınız, kum fırtınası sizi köpekbalıklarına sürükler :)  Aaah aah Venice Beach, seni çok özlüyoruz, ıngaaaaaaa! :'(


Universal Studioları: Cahuenga Bulvarı sizi oraya götürecektir, Universal City'de yer almaktadır. Amerika deyince çoğu kişinin aklına ilk burası gelir, tabi benim de.. Bence doğal çünkü sinema mezunuyum. Universal'ın biletleri biraz kazık, yıl boyu girmek üzere alırsanız 80 dolar. Biz böyle yaptık ve 2 kere geldik. Otoparkı ise gün boyu 15 dolar, bence bu otopark yerine aşağıda saati 1 dolar olan yol kenarına koyun, en az 5 saatlik para yani 5 dolar ödeyin ve yürüyerek çıkın, kesinlikle böyle yapın, yolun sağındaki kaldırımdan yürüyün, 5 dakika sonra küçük yokuşun tam sonundan içeri gireceksiniz, her yerde dinozorları görmeye başlayacaksınız zaten, çok yakın. İçeri girer girmez city walk bölümünde yer alacaksınız, burası ücretsiz girilen kısım. Birçok hediye mağazası, sinemalar, restoranlar, ünlü markalar (Guess, Hello Kitty..) burada yer alıyor. Gece için buradaki kafe ve barlar öneriliyor ve biz bir gece geldik ama çok kalabalık değildi, ışıklandırma süperdi, boş yollarında yürümek güzeldi o kadar, gündüz güzel. İçeri girince hava basıncıyla uçurulan kişileri görebilirsiniz, oldukça değişik birşey, uzayda gibi oluyorsunuz, özel bir kostüm giymeniz gerekli. King Kong tabelasını geçince Universal Studios dönen top heykelinden sağa dönünce ana girişi göreceksiniz. Asla haftasonu gitmeyin, o 70'lik ama 20'likler gibi koşuşturan Japon kafilelerine sayarsınız valla). Biz haftaiçi gitmemize rağmen oldukça sıcak olduğu için o Japonlar yine heryerde bitmişti hem de kuyrukta kucaklarında laptop ile.. Adamlar eğlenirken çalışıyor. Burada önce kuyruğa girip biletinizi alıyorsunuz, kredi kartı geçerli (bi zahmet, o paraya insan T-rex üretir). Biletinizi asla atmayın, cüzdanınızda filan saklayın, tüm yıl geçerliyse yine lazım olacak. içeri ilk girişte turnikeden geçerken parmak iziniz alınıyor, biletinizi başkası kullanamasın diye bir fişlenmediğiniz kalıyordu burada.. Ve içeridesiniz, sağa sola koşuşturan bir kalabalık, çocuklar, büyükler, cıvıl cıvıl bir karnaval ortamı. Hemen stüdyo turuna doğru koşun, dümdüz gidin yolun solundan sağda oku göreceksiniz, sonra yürüyen merdivenlerden ineceksiniz ve muazzam kuyruğa gireceksiniz, biz kuyrukta 1 saat bekledik ama değdi. Önünüze birbirine bağlı arabalar geliyor, siz hangi sıradaysanız arabada da ona oturmak zorundasınız yani 3 numaralı yıldızda bekliyorsanız 3. sıraya oturacaksınız demektir, yoksa görevliler hemen uyarıp kaldırıyor. Sıranın en önünde olmaya dikkat edin ki pencere kenarına oturun, bol fotoğraf ve King Kong - T-rex dövüşmesi için şart. Stüdyo turu biraz daha kapsamlı olabilirdi, kapalı stüdyoların tam içinden geçilebilirdi diyoruz ama yine de iyidi. Birçok ünlü filmin stüdyo binasını, ev-şehir gibi gösterilen yerlerin birebir yapılmış maketlerini görmek innaılmazdı. New York sokakları, Meksika köyü, kovboy kasabaları, Ümitsiz Ev Kadınları'nın bahçeli villaları, korku filmlerinin doğal dekorları, Jurassic Park'ın bahçesi, uçak ve araba kazalarıyla yok olan mekanlar, Hansel ve Gratel'in şekerden evleri, Sapık'ın oteli,  Hızlı ve Öfkeli'nin nasıl takla attıklarını anlatan pist ve benim için en önemlisi T-rex ile King Kong'un dövüşme anı, bu sırada karanlık bir mekana getiriliyorsunuz ve onlar dövüşürken sizin içinizde olduğunuz jip yuvarlanıyor, kenarlardan raptorlar saldırıyor, T-rex kolunuzu kapmaya çalışıyor, inanılmaz inanılmaz inanılmaz bir ortam, çıkasınız gelmiyor, bunları 3D bu şekilde yaşamak inanılmaz bir şey.. Yol boyu tüm bulvarlara ünlülerin adlarının verildiğini görüyorsunuz, Universal'a 20 yaşında basit bir kurgucu olarak giren ve burada devleşen Steven Spielberg'ten Kirk Douglas'a pek çok ünlü ismin adını yollarda görüyorsunuz. Buradan çıkınca hemen aşağı kısımda yer alan Mumya, Transformers ve Jurassic Park Ride'a gidin derim. İlk önce Mumya'ya binin, inanılmaz heyecanlı birşey, Mumya sizi kovalarken raylı trenle aşağı düşüyorsunuz, böcekleri hissediyorsunuz ve gerçekten korkudan çığlık atabiliyorsunuz, yani sırf sizin olduğunuz platform hareket etmiyor ayrıca bu bir roller coster treni, ve oldukça gerçekçi yaşıyorsunuz. Mideniz bulanmadıysa buradan çıkıp Transformers'a geçin, bu sefer şehir içinde bir kovalamaca yaşayacaksınız ama mumya kadar heyecanlı olmayacak, tek güzelliği ateş topunun sıcaklığını hissedeceksiniz, üzerinize kurşunlar yağacak, inanılmaz şeyler hissedeceksiniz, robotlar ile konuşacaksınız. Mumya çıkışı mideniz bulandıysa Transformers öncesi Jurassic Park Ride'a gidin, burada genişçe bir sandala binip su üzerinde açık havada ilerliyorsunuz, içiniz ferahlıyor, şırıl şırıl küçük dinocuklar size şaka yapıp ağızlarıyla su püskürtoyorlar, arada Raptorlar çıkıyor filan ama kıtlamıyorlar. Oldukça neşeli geçiyor ve kısa yokuşlardan iniliyor ama gelin görün ki gözünüz hep onu arıyor :) Nerede bu, koymamışlar mı, ama olmaz ki derken 90 derece bir yokuştan yavaş yavaş çıkıyor sandal ve karanlık bir tünele giriyorsunuz, gerisini anlatmayacağım, önümdeki dede kaplten gidiyordu, sinamacı ben bile bu kadarını beklemiyordum, iki şok sizi bekliyor kısacası muhahaha :D O yokuşu çıkarken fotoğraf makinelerini kapatıp çantaya atın derim yoksa korkudan suya atıverirsiniz vallahi :D Bu arada mutlaka ortalara oturun, kenarlardakiler bayağı ıslanıyor, artık altlarına kaçıranlar da su sayesinde kamufle oluyor.

 

Çıkışta ekranlardan tipinizin ne hale geldiğini görüp fotoğrafınızı kazık fiyata satın alabilirsiniz, ekrandan fotoğrafınızı çekmeye çalışmayın görevliler bu numaraya kanmıyor :) Of şu anda orada olmak için neler vermezdim, ıngaaaa :'(  Sonra çıkışta diğer koca dino maketleriyle ve muazzam Jurassic Park kapısıyla fotoğraf çekip yürüyen merdivenlerle tekrar yukarı çıkın, istikamet The Simpsons. The Simpsons da Mumya ve Transformers benzeri, biraz çocuklar için gibi yapılmışa benziyor dıştan ama asla değil, mutlaka binmelisiniz, inanılmaz rahatlayacaksınız, onlarla beraber gölde yüzüp, bebek Simpson'un boğazından içeri kadar gireceksiniz, lunaparkta Simpson ailesi ile roller costera bineceksiniz daha ne diyeyim. Ve Mumya kadar korkutucu olmaması güzel. Bu sırada asla fotoğraf çekmeyin, Simpsonlarda sizi sürekli uyarıyorlar, radyoaktif açıdan çok önemli. Önce sizi kısa bir süre bir odada bekletip sonra trene alıyorlar, beklemeye değer. Çıkışta Simpson ailesi kuklalarıyla ücretsiz fotoğraf çekilebilirsiniz. Ve asıl bomba, görebileceğiniz en muazzam korku tüneli; Horror House.. Buraya girmezseniz çok şey kaçırırsınız, inanılmaaaaaaaz! Bu sefer raylı bir sisteme binmiyorsunuz, kendiniz yürüyorsunuz, inanılmaz uzun ve çok zekice hazırlanmış bir yer. Çocukluğunuzdan beri ne kadar suratsız, kanlı, yaratık, katil, şebelek korkunç tip varsa hepsi buraya toplanmış, korku filmlerindeki tüm ünlü karakterler burada.. Ama asıl önemlisi ise bunlar plastik heykel filan değil, öyle 2 tane cansız kurukafa çıkan, bir böcek sarkan lunaparktaki korku tünellerinden sanmayın asla, Mumya sizi kovalayıp sarıldığında, katiller satırla saldırdığında, Çaki fırladığında ah dediydi bu blog yazarı demeyi bırakın ve canınızı kurtarın, kısacası anı yaşayın, eğlenin ve korkun biraz.. Tek sıra yürüyorduk ve Mumya sarıldığında öndeki 20 yaşlarındaki sarışın kız ağlayarak kriz geçirmeye başladı düşünün artık. Benim gibi böcek fobisi olanlara zaten hiç bitmeyen ayrı bir güzellik var Allah onun bin belasını tövbe estafurullah.. Bu arada korku tünelinde bir Türk olarak zekamı kullandım ve baktım olmayacak, dört bir yandan saldırıya uğruyoruz,  Recep İvedik'in psikoloğuna yaptığı tarz elle Turkish joke yapmaya karar verdim, eli satırlı amca ve kurtadam kalakaldı, işte o anda millet koptu :D Of ne eğlenceliydi, harbiden çocukluk korkularınıza geri dönüyorsunuz ve o anda korkuyorsunuz, eğleniyorsunuz, hiç çekinmeden girin derim, hatta çoğu zaman benim gibi önden ilk giden olursanız benim gibi yere eğilin derim ama o bastıbacak Çaki yerden daha iyi yaklaşıyor :D Universal'da başka nasıl aktiviteler var derseniz; filmlerdeki bazı sahnelerin nasıl çekildiği anlatılan seyircilerin katılımıyla daha da komik hale gelen kapalı salonda yapılan canlı şovlar, filmlerde oynayan ünlü hayvan oyuncuların kapalı salon şovları, waterland, Jazcı Kardeşler (Blues Brothers)'in açık havada canlandırlması ile yapılan güzel müzikal, film ve çizgi film kahramanlarının canlandırılmış kukla hallerinin fotoğraf çektirmeniz için dolaşmaları (Drakula, Scobby Doo, Wooddy Wood, Simpsonlar, Marlyn Monroe, Transformers, Lucy..), asılı kocaman bir Jaws, anlam veremediğimiz Shreek aktivitesi,  çocuklar için birçok aktivite.. Etrafta ayrıca birçok restorani kafe, bar, karnaval oyunları, filmlerden dekorlar, her sokağın farklı bir filme veya döneme göre düzenlenmiş olması gibi hoş ayrıntılar var (Fransız Sokağı, İtalyan Sokağı, İngiliz Sokağı, 1960'lar..) Kısacası Universal City'de çok eğleneceksiniz ve herkesin kendine göre bulacağı birşeyler var. Yedek foto şarjı ile gidin, yetmeyebilir. Çıkışta rodeolu kafenin bir şubesi burada bulunmakta orada  bira ve rodeo eşliğinde eğlenmeye devam edebilirsiniz. 

Beverly Hills: Dünyanın en pahalı caddesi, en lüks caddesi, en ihtişamlı caddesi.. Yürürken bile kendinizi ne hikmetse özel hissettiren yer. Yan yana, karşılıklı en lüks markalar, şık giyimli insanlar, alışveriş poşetleriyle lüks arabalarına inip binen kişiler.. Bijon, Armani, Louis Vitton, Dolce Gabanna, Ferre, Chanel, Gucci, Prada, Guess, Michael Kors, Bebe, Porche Design.. bunlardan sadece bazıları unuttuğum dolu var. Tek kötülüğü akşam 19.00'da tüm mağazalar kapanıyor ve bu kadar turistik bir açıkhava alışveriş yeri bomboş kalıyor, şaşırıyorsunuz. Burada fazla yemek alternatifi de yok, öyle Mc gibi ucuz yer aramayın. Size burada şubesi bulunan Cheesecake Factory'yi önerebilirim, oldukça kalabalık oluyor. Beverly Hills'te arabanızı nereye mi koyacaksınız? Beverly Hills'ten dümdüz geçip meşhur Rodeo Drive'ı da geçince karşınızda sağ tarafında kocaman Beverly Hills yazan bir park, solunda ise yemyeşil palmiyelerle ve diğer bitkilerle kaplı bir başka bulvar ve karşılıklı lüks evler göreceksiniz, işte buralara arabanızı koyabilirsiniz.


Redondo Beach: Bir haftasonu akşamı ve gecesi burada geçebilir. Bir tarafında Tarabya-Kalamış karışımı okyanus kenarı marinası ve ağır restoranları var. En hareketli yeri ise Cheesecake Factory gibi gözüküyordu, gündüz güzel fotoğraflar çıkabilir ama asıl güzel yeri buradan dümdüz C. Factory'yi solunuza alıp gidin, ıssız yoldan sonra Beyoğlu gibi kalabalık biryere geleceksiniz, Ortaköy'den bile daha küçük ama tüm gece klüpleri ve gençlik burada. Yine bir iskele mevcut. Yan yana çok güzel üç tane küçük gece klübü bulunmakta, içeriye giriş 5 dolar ve inanılmaz uzun kuyruklar oluşmakta, buralar unutmayın ki gece 01.30 da kapanıyor (Biz bilmeden 5'er dolar verip kuyrukta bekleyip girdik,  20 dak sonra kapandılar, içki de içemeden döndük.) Kimse sokakta içki içmiyor, polis sürekli kontrol ediyor. Yalnız içip içip sapıtan Amerikalı genç erkeklerden uzak durun, gözümüzle gördük yanında sevgilisi olan bir erkeğin göğüslerini taciz edenini gördük. Kısacası yan yana dolu kafe, bar, restoran var ama buradaki kişiler biraz cıvıtık geldi. Parkyeri bulmak zor, çok kalabalık, çıkışta alkollü yola fırlayan yayaları aman ezmeyin. 

Manhattan Beach: Günbatımını buradaki iskelede veya kafelerde izlemek çok keyifli.. Oldukça nezih bir yer, mutlaka gidin derim. Yan yana dizilmiş güzel manzaralı kafe ve restoranlar çok hoş. Arabanızı önünüze parkedebiliyorsunuz. Burada ayrıca çok meşhur bir cupcake, dondurma, çikolata satan yer var, köşebaşında ve inanılmaz kalabalık oluyor. Yolda devamlı ikram yapılıyor, cupcakelerin görselliği karşısında şaşıracaksınız, mücevher gibiler. Bizim tavsiye ettiğimiz kafe ise buranın tam karşısında yer almakta. 

Downtown: Maslak, Levent, Beşiktaş, Laleli karışımı biryer. Heryer gökdelen.. Yorumlarda sakın burada kalmayın ve gece dolaşmayın diyordu, son zamanlarda düzelmesine rağmen kötü ve tehlikeli diyorlardı ama çok da meşhurdu, Mustang'imizin üstü açıkken buraya gittik. Öğlen vakitleriydi, heryer kalabalıktı. Takım elbieli işadamları, siyahi sokak çalgıcıları, size yiyecekmiş gibi süzen hispanik diye anılan Meksikalı, Güney Amerikalı inanılmaz garip tipler, neler neler.. Arabayla tren garına doğru giderken ışıklarda durmak zorunda kaldık, güpegündüz yüzlerce siyahi yerlerde yatıyordu, çoğu homelessti, uzak olmamıza rağmen neredeyse arabayı parçalayacaklardı, bakışları buydu yani, hemen uzaklaştık tabi, biraz ıssız yerler. Arabayı günlüğü 5 dolar olan açık bir otoparka koyduk, buradaki tiplere güvenilmezdi, Allah muhafaza emanet araba.. Sonra daha kalabalık olan, hispanik kaynayan sokaklarda yürüdük. Buralarda tek başına bayansanız pek yürünmez, ayrıca çiftseniz bile akşam namazı ile birlikte yani 17.00'den sonra burada olmamanız hayrınızadır. çok şükür bir gasp filan yaşamadık ama gün boyu irkildik, bakışlar beynimizi yedi. Yine de binalar çok ihtişamlıydı, özellikle arabayla yanında geçilen pasparlak Disney binası çok etkileyici. Downtown'dan kısacası arabayla geçmek kafidir. 

Marina Del Rey: Yine güzel ve ağır bir liman bölgesi, çok güzel fotoğraflar çekilebilir, Redondo'dan daha güzel, elit ve değişik çünkü yakınında göl, etrafını Amsterdam evleri gibi çevrelemiş renkli evler, şirin yeşilbaş ördekler, rüzgarda yelkenlilerin yarıştığı okyanus kenarı, foklar, daha değişik bir bisiklet parkuru, marinada sayısız tekne, göl kenarı yürüyüş yeri var. Killer adlı yakındaki güzel restoran değişik bir konsepte sahip. 

China Town: Korea Town'dan tarif alıp gitmemize rağmen bulamadık, ejderhaları merak ediyordum ama nasip kısmet, Alemeda'dan bir bulamadık şurayı, amaaan, kedi köpek yiyen insanların mahallesini napayım ben, başlarına çalsınlar. (Bulamama sendromu ve hayvanseverlik)

Culver City: Sony Pictures, Kirk Dougles Theatre, City Hall (Superman'in çekildiği yer) burada yer alır. Sinemaya meraklıysanız hiç değilse arabayla önünden geçmenizde fayda var, nasıl gidilir diyorsanız Venice Bulvarı'nın tam tersi sağ istikamette. Ayrıca buradaki çinili mavi camiye bayılacaksınız, çok şirin. 

Westwood: Gittik de ne oldu, tavsiye etmem. UCLA (University of California Los Angeles)' nın bulunduğu yer, çok matahmış gibi de etraftaki tüm hediyelikçilerde bu üniversitenin ürünleri satılıyor sadece, Hello Kitty bile UCLA'lı olmuş yani, etrafı güzel değil, sadece öğrenciler, fastfoodçular ve sinemalar var, öğrencilere göre düzenlenmiş bir yer, kaldı ki etrafta öğrenci de yok, olanların da civardan haberi yok, ineklemekten veya çok içmekten beyinleri sulanmış olabilir, bilmiyorum, yollar çok boş, mekan da güzel değil, vakit kaybı..

Pacific Highway ve Malibu : Mustang'in üzerini açıp 1 numaralı Pasific Highway adlı sahil yolundan elektronik müziklerinizi açıp gidin derim. Muhteşem bir manzara ve siz.. Malibu'da Steven Spielberg ve pek çok ünlünün malikanesi bulunmaktadır. Tabi bu evlerin çoğunu göremeyeceksiniz ama olsun. Malibu Beach ise fotoğraf için uygun ama gidilmese de olur, çok sakin bir yer. Zuma Beach'te ise hiçbirşey yok ve üstüne paralı. Yol boyu gidin, arada durup foto çekip geri dönün yeterli derim, zaten yol yeterine uzun.

Grifith Park: Grifith deyince biz sinemacılar için akan sular durur, kendisi kurguyu bulan kişidir. Tam da yerinde, Holyywood'ta, Hollywood yazısı önünde kendi adına bir park vardır, parkın içinde gözlem evi ve Los Angeles Hayvanat Bahçesi bulunmaktadır. Pazar günleri için kısa ve iyi bir alternatif olabilir.

Inglewood: Otelde kalmak için en güzel yer, ucuz, sakin, tüm ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz, çok merkezi, havalimanı, araç kiralama şirketleri, marketler, tüm anayolların girişleri yanıbaşınızda.. Yazının başından beri diyorum, mutlaka burada kalın, hem ucuz hem güvenli, bana güvenin.

Magic Mountain Six Flags: Dünyanın en hızlı rollercosterı, en dik ve hızlı kulesi burada yer alıyor, girişi 50 dolar, biz kalplerimizden korkup gitmedik, biraz içimizde kaldı, 3 gün öncesinden netten bilet alınca 40 dolar, oteldeki indirim kuponlarıyla gidip kapıda almak 45 dolar.

Disneyland: Giriş 100 dolar, Paris'tekine 30 euroya girerim daha iyi, Universal yeter derim. 

Pasadena: Çok gezmedik ama fazla beğenmedik, gidilmese de olur. Güzel bir kilisesi var o kadar, onun dışında yaşamak için huzurlu, sessiz bir yer, gece yolları inanılmaz karanlık, ev aralarındaki yollarda anayolu ararken kaybolmamak imkansız. Ayrıca çok uzak bir yer, tavsiye etmiyorum. ama 1 Ocak'ta buradaysanız gidin, dünyanın birçok gülü buraya getirilip o tarihte geçit töreni yapılıyormuş. Yılmaz Morgül ve mahsun Kırmızıgül de geliyor mudur acaba? :p

Korea Town: Sakın gitmeyin. Maslak gibi bir yer, heryer gökdelen, sadece iş mekanı, 17.00'de heryer kapanıyor, boşuna vakit kaybı,  ayrıca 3. sınıf bir yer..


Santa Anita Park: Tüm at yarışı severlerin gitmesi gereken bir yer. Avrupa'daki (Fransa) hipodromlar bile yanında sönük kalır (Tabi Dubai'yi bilmem orası süper gözüküyor.). Biz Breaders Cup'a yetişemedik ama benzer bir gün yaşadık diyebilirim. Santa Anita'nın açılış gününe gittik. Otopark 4 dolar, girişte camlardan insanlar birbirlerine bedava otopark giriş fişi uzatıyor mutlaka alın. Kişi başı giriş 5 dolar. Bültenler ayrıca içeride  2.50 dolara satılıyor ve el kitapçığı gibi, içinde o günkü tüm Amerika yarışları yer alıyor, oldukça kalın. Burası tam bir karnaval havasıydı, ailece gelenler, çimlerde piknik yapanlar, şapkalarıyla endam eyleyen zarif bayanlar, kızarmış tavuk patates biralarıyla ve isimlerinin yazılı olduğu sıralarda ilkokul çocukları gibi oturan 50-70 yaş aralığındaki yarış tutkunları, tek başına gelip oynayan bayanlar, limuzinler, atların çektiği köpekler, kampanyalar, tüm günün yarışlarının gösterildiği yüzlerce ekran ve değişmez yırtılan kuponlar... Çıkışta Sea Biscuit adlı meşhur atın heykelini ve duvarda kazılı adını göreceksiniz. Ben bir atın showuna 50 dolar bastım geldi (ilk üçe girmesi oyunu) ve bir de sıralı ikili buldum, daha ne olsun, tüm masrafı çıkarmıştım. 

Hollywood Park Casino: Otelimizin dibinde ve adı meşhur diye gündüz gittik ama bence zaman kaybı. Zaten Los Angeles içinde rulet yasak, casinoda da ne rulet var, ne de slot makineleri. Kahvehane gibi bir ortam düşünün, fazla ses, müzik yok, renkler bir garip pastel tonu soluk ve herkes birazdan polis baskın yapacakmış gibi tedirgin canlı kağıt oyunları oynuyor, yemek yiyor. Ayrıca daha da beteri, kumarhane her oyun başına sizden yaklaşık 2 dolar kesiyor, bu asla Las Vegas'ta yok. Ayrıca özel kısmında boks müsabakaları düzenleniyor. Hiç tavsiye etmiyorum. Hollywood Park at yarışları ise hemen dibinde gerçekleşiyor, içinden geçiş var, yan yanalar. Girişte sincaplar sizi karşılıyor. Giriş en ucuz 10 dolar. Ayrıca birer bülten de dahil ama burası da zaman kaybı. Yakın ama asla Santa Anita Park gibi kalabalık ve kaliteli değil, üstelik herşey daha da pahalı, bir küçük bardak bira bile 7 dolardan başlıyor, giriş de daha pahalı, anlam veremedik, sakın gitmeyin derim. 

Alışveriş:  Beverly Center,  Beverly Hills, Rodeo Drive, Venice Beach.. En önemli alışveriş yerleridir. 

Las Vegas:

San Diego:

San Francisco:
San Diego

Las Vegas


San Francisco
Amerika hakkındaki fikrim:  Gittim gördüm, sevgilimin hep dediği gibi hakkında fikirlerim bayağı değişti, insanlar küçüklükten itibaren çok saygılı eğitiliyorlar. Karşıdaki insana saygı herşeyden önemli. Bu sizi en etkileyen şey oluyor. En basit veya en pahalı bir mağazaya girseniz, sadece birşeye bakıp çıksanız da değişen şey yok, sizi inanılmaz güleryüzlü karşılayıp ilgileniyorlar, hemen nasıl olduğunuzu, gününüzün nasıl geçtiğini soruyorlar, marketteki kasiyerlere kadar böyle, yapmacıklık, bezginlik görmüyorsunuz. Herkes işini seviyor çünkü herkes karşılığını alıyor. Herkes kendine vakit ayırmasını biliyor. Spor yapmak, aileyle ilgilenmek, köpeği dolaştırmak, bahçeyi görsel ve düzenli tutmak çok önemli. Bütün karayolları çok ama çok düzenli, en kötü bölge bile düzenli, boş geçilmemiş, devlet değer vermiş, burası Tarlabaşı uğraşılmaz dememiş, insana değer verilmiş. Benim için en kötü yanı sokaklarda hiç kedi ve köpek yok, Avrupa gibi bu konuda çok sertler. Hepsi barınaklarda ölümü bekliyorlar, her hafta yenileri öldürülüyor, bu çok acı, ve umarım bizim devletimiz de bunu dikkate almaz ve 5199 kanununu onaylamaz. Sonuç olarak Amerika, California, Los Angeles deyince aklınızda düzen, saygı, güzel evler, Mc, taco, outletler, muhteşem güneş batışı, inanılmaz uzun türdeki (Mexican Fann Palm Tree) enfes palmiyeler, Venice Beach aklınızda kalan şeyler oluyor. Las Vegas deyince çılgınlık, ışıltı, kumar, gece hayatı, San Diego deyince de 5. Cadde.. Kısacası mutlaka gidin derim, palmiyeleri çook özlediiim.."
                                                                                                                                             ALINTIDIR.


19 Haziran 2014 Perşembe

ÇOK ÖZEL..


Blogumu açalı sanırım bir ayı geçti...
Her şey tahmin ettiğimden de hızlı gelişti...
Sadece amacı ' yazmak ' olan biri için sayfamın sağ üst kösesinde görüyor olduğunuz takipçi sayısı hiç te beklediğim bir durum değildi..
Demek ki böyle oluyormuş..
Okuyan birilerinin varlığını hissetmek , daha fazla yazabilmek için çok güçlü bir istek uyandırıyormuş insanın içinde..
Ama keşke ' sessiz ' olmasa okuyucularım..
Varlıklarından emin olduklarım ;
Evet sen ...
Şuan da değerli vaktinin bir kısmını şu anda bana ayırıp , yazdıklarımı okuyan sevgili okuyucum ;
Sen orada , ekranının başında ya da telefonunda ...hangisi bilemiyorum..
Ama işte sen orada ; şuanda yazdıklarımın tam karşısında beni okumaya devam ettiğin sürece , be de yazmaya devam edeceğim..
Aklımın odalarını bir bir açacağım sana..
Ve belkide benimle hiç tanışmamış olsan da yeri gelecek en yakınımdan dahi yakın olacaksın bana ve o kadar iyi tanıyacaksın ki ; bunu biliyorum..
Çünkü ben kendimi tanıtacağım sana ...
İşte o zaman gerçekten daha da var olacaksın benim için..ikimiz için..
Tüm bunları neden mi yazıyorum ???
Çünkü ; orada olduğunu biliyorum...




İSTANBUL ' DA YAŞAMAYI UNUTMAK...


Çok seviyorum şehrimi..
Doğup - büyüdüğüm , her büyüdüğümde biraz daha keşfettiğim , gezmekle bitiremediğim bu güzel İstanbul!u...

Hakkını vererek yaşayanlar da var bu şehirde , yaşamaya çalışıp , başaramayanlar da..
Nefes alıp vermek - burada çalışmak değil benim yaşamak kavramımda...
Bir turist gibi ya da bir ev sahibinin evinde davrandığı gibi rahat , her yerine  hakim..fazlaca içinden , hem de en derininden..
Bir yabancının , kısıtlı zamanda gelenlerin bile gidip, bizim henüz görmeye vakit bulamadığımız yerleri olan bir şehirde yaşamak değil benim bahsettiğim..
Bir şehirle bütün olmak , her semtine izini bırakmak , bir sonraki gelişinde anlılarla karşılaşmak benim bahsettiğim..
Bir turistin gördüğünden daha fazlasını görmüş olmak benim ' yaşamak ' dediğim..
İşte böyle mi yaşıyoruz biz İstanbul'u ?
Yoksa sadece gelip geçiyor ve sadece nefes mi alıyoruz içinde..???


YAŞAMAK İSTİYORUM BİR ŞEHİRDE

Yaşamak istiyorum bir şehirde..
Özgürce , delice ...
Sadece içinden geçip gitmek değil,
İçinde , en derininde..

Yaşamak istiyorum bir şehirde 
İçinde yaşadığım aşklarım olsun.
Sevişmelerim , ayrılıklarım
En acı isyanlarım olsun mavi enginliğine anlattığım
Boğaz'a bakıp ta rahatladığım..

Yaşamak istiyorum bir şehirde ,
Yaşamaya çalışmak gibi  ;
Sadece içinden geçip gitmek gibi de değil,
İçinde , en derininde..


                                 GRİ LADY

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...