29 Mayıs 2014 Perşembe

EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRÜR MÜ ?

Belki yüzlerce kez soruldu ver seferinde farklı teoriler ,önermeler sunuldu bu konu hakkında...
Evlilik danışmanları tarafından "mutlu evlilik reçeteleri " sunuldu sayfa sayfa...
Sanki herkesin birliktelik, evlilik anlayışı aynıymış gibi...!

Evlilik değil burada asıl sorun..
Bu önermeyi çok kolay yapabilir ve arkasında durabilirim..
Çünkü bende evliyim..!

Zamanla evlilikte heyecanın azaldığı ve ilk zamanlarda yaşanan tutkunun azalması söz konusu , evet...
Ama bu değişimi "EVLİLİK" içerisinde algılayıp , bütün bunları "Evli Olmak" ile aynı çerçevede bütünleştirenlerin bakış açılarında bir problem olduğu gerçeğini düşündürüyor bana..


Aşk ; yaşanmaya başladığı anda geri sayıma başlar...
Ne kadar süreceği ise karşılıklı iletişim kalitesine göre değişir..
Yoktur öyle sonsuz aşklar ..!
Bilinen aşk hikayelerini hatırlayalım mesela ..
Leyla Mecnun ile kavuşabilseydi aşklarını duyar mıydık yıllar sonra ?
Ya da Romeo ve Juliet..
Hangisi kavuşmuş ki bizi etkileyen aşk hikayelerinin kahramanlarının ?
İşte bundan bahsetmeye çalışıyorum..
AŞK YAŞANMAYA BAŞLANDIĞI ANDAN İTİBAREN , TÜKENMEYE MAHKUMDUR!!
Bunun sebebi EVLENMİŞ OLMAK değil , tükenmiş olmaktan kaynaklanıyor...

Demem o ki ;
Sonsuz aşk yoktur..
Aşkın hep aynı hızda olduğu evlilik te yoktur..!

Sadece aşkı yaşayıp , yıllarca yan yana olabilecek tahammlü gösterebileceğiniz sevgi ve güvene dayalı ilişkiler vardır ..

28 Mayıs 2014 Çarşamba

ZAMANIN RENGİ AŞKTIR / IRIS JOHANSEN

Bu kitap elime , gelebilecek en güzel şekilde gelmişti..
Hediye olarak...

Bilim kurgu ve Polisiye kitap okumaktan sıkıldığım bir dönemde çok ta iyi gelmişti ...
Değerlendirecek olursak ;
Kitabın olay örgüsü genel itibariyle basit ve sonu tahmin edilebilir bir şekilde yazılmış.
Bir çok aşk romanında böyle olduğu için yazarı başarısız olarak değerlendirmek haksızlık olur yine de..
Sadece her aşk romanı okuduğumda , kitap bittikten hemen sonra konu ve olaylar o kadar basit ve yazılabilir gelir ki ; daha iyisini yapmaya çalışmadığım için ufaktan kendime kızarım..
Biliyorum , yazarım demekle olmuyor bu işler..
Bu yüzden yazdıktan sonra konuşalım bu konuları :)
Şimdilik yazılmış olanlardan "EN İYİLERİNİ " bulup okumaya devam edeceğim..

Kitaba gelirsek tekrar ;
Çoğu zaman hayranlık uyandıran bir spor dalı olan ; BUZ PATENİ ile içli dışlı oluyor , ne kadar disiplin gerektiren bir spor olduğunu anlıyorsunuz..
Buz patenine gönül vermiş Danyde ve onu küçük yaştan beri turnuvalara hazırlamaya kendini adamış Anthony..
Hikaye bu iki karakter arasındaki iletişim ile başlayıp ...
Öpüşmeyle son buluyor..

Eyvah!!!!!!!
Kitabın sonunu söyledim galiba !!!!!!

Şaka bir yana okurken keyif veren ..
Ama keyiften başka bir şey vermeyen , iyi sayılabilecek bir aşk romanıydı..
Okumayanlara , aşk romanı okumayı düşünenlere tavsiye edilir mi ??
Edilir...!
İyi okumalar dilerim..

KİTAP HAKKINDA ;

Sayfa : 240 sayfa
Orjinal Dili : Türkçe
Basım Tarihi : 2013
"Aşk için ne kadar sabredebilirsin?

Küçük yaşta yaşadığı zorluklara rağmen yeteneğine tutunarak zaman içinde başarılı bir sporcu olan Anthony, ailesini kaybeden Danyde gördüğü ışığın peşinden gider ve onun sorumluluğunu üzerine alır. Duygusuz ve içine kapanık Anthony için bu karar bir dönüm noktasıdır. Çünkü hayatına dahil ettiği bu kız ya onun için bir hayal kırıklığı olacak ya da sert bir kabuğun içine sığınmış bu adamı ödüllerin en büyüğüyle taçlandıracaktır
*****
Iris Johansenın neredeyse aynı kaderi yaşayan ancak birbirinden oldukça farklı karaktere sahip iki insanın hayata aşkla tutunuşlarını anlattığı bu roman, dolu dolu bir romantizm sunuyor."
-Küçük Bir Alıntı - 

Donuk bir biçimde, "Senden beni sevmeni beklemiyorum," dedi. "Kolay kolay sevilecek bir adam olmadığımı biliyorum. Hatta bunun imkansız bile bulabilirsin. Sana sadece istediğimi söylüyorum. Birbirimize verebileceğimiz başka şeyler de var. Seni istemedğin şeyleri yapmaya zorlamıyorum. Senden sadece bana ait olmanı ve bunu gerçekten yürekten hissetmeni istiyorum."


KEDİLİ GÜNLER..

Mia ailemize katıldığından bu yana yaklaşık bir - iki ay geçti sanırım..


Gün geçtikçe birbirimize daha da alışıyoruz..
Evde evcil hayvan beslemek gerçekten sizi daha iyi biri haline getiriyor..
Özellikle almadan vermeyi öğreniyorsunuz..
Karşılık beklemeden emek verdiğiniz ; merhamet ve sevgi duyduğunuz , hayatı evinizin neşe kaynağı olacak bir evcil hayvanla paylaşmak gerçekten daha önce bunu yapmamış olanların anlayabileceği bir duygu değil...

İşte bizim Mia' mız bize bunları hissettirdi..
Geldiği günden beri ; ailecek daha sorumluluk sahibiyiz..
Çünkü evde bizi bekleyen ve ihtiyaçları karşılanmazsa mutsuz olan , hatta ölebilme ihtimali olan bir canlı bekliyor..

Mia ' nın en çok eve ilk girişimizde banyodan ( yatağı orada çünkü ) zıplaya zıplaya çıkmasını seviyorum..
Evde bizi bekleyen sıkılmış bir bebek..
İnsanın bütün stresini yok ediyor..

Tabi unutmadan ; evde kedi besliyor olmanın avantajlarından biri de ; tuvalet eğitiminin çok kolay olması ve evde kötü kokuya neden olmaması..
Diğeri de yalnız kaldığında ; köpeklerde olduğu gibi mutsuz olup ağlaması , eşyalara zarar vermesi ya da size küsüp yemek yememesi gibi şeylerle karşılaşmıyorsunuz..
Zaten kedilerin günde ortalama 16 saat kadar uyuması gerektiği düşünülürse ; siz evde yokken bol bol dinlenir ve eve geldiğinizde sizi oyuncu,enerjik , sevimli bir sevimli arkadaş karşılamış olur..

Bütün bunları neden mi yazıyorum ???
Yaşam koşullarınız neyi uygun hale getirir bilemem ama eğer diğer evcilleri bir çeşit nedenden dolayı elediyseniz ve kedi bakmak konusunda tereddütleriniz varsa..
Deneyin...
Bu güzel hayvanlar hakkında oluşturduğunuz ön yargılarınızdan utanacaksınız..
Tıpkı benim gibi...

27 Mayıs 2014 Salı

VAMPİRELLA TAHLİLİ VE SERÇE BURUN OPERASYONU

Korkulu rüyam ; KAN TAHLİLİ..!
Uzun zamandır ne de güzel gitmez olmuştum hastanelere..
Malum ; Pinokyo' ya dönüştüğümden beri gitmek şart oldu..!
Bugün de bir devlet hastanesine gittim ..
Sonuç ; aynı ,aynı,aynı.........................
İllaki kıracaklar burnumu !!!!!

İğne fobim epeydir var zaten..
Taa çocukluktan bu yana ..
Bunu atlatabilmem için ; çocukluğuma inip kalçama o yanlış iğneyi monte eden sevimsiz hemşireyi bulmanız gerekiyor..

Bu arada; bugün sıra esnasında yaşadığım panikten az kalsın kalp krizi geçiriyordum..
Sıramı beklerken neredeyse bütün sülalemi arayıp,havadan sudan şeylerden bahsettim sırf paniğimi yok edebilmek için..
Ama pek başarılı olamadım her zamanki gibi..
Çok abartıyor gibi görünebilirim çünkü ; evet gerçekten abartıyorum..
Görüyorsunuz işte insan piskolojisinin oyunlarını...
Lanet olası bir hemşire tanırsınız ve artık hayatınızda etkisi asla azalmayan gül gibi "fobiler dizinine" sahip olursunuz..
İyi günlerde kullanınız efendim...

Kollarımızı deldirmek için beklerken, bir yandan da internetten iğne fobisini yenme yöntemlerini araştırıyorum..
Belki son dakikada bir kurtuluşa ererim diye..
Malesef ki aklıma yatan tek bilgi "müzik dinleyin" oldu..
Üç hemşireden en insani olanını seçip , sıramı beklemeye başladım..
Sıra bana geldiğinde sanki kan alma sandalyesi değil de , elektrikli sandalyeye oturuyor ve son dakikalarımı yaşıyor gibiydim..

Kadın kolumu lastikle bağlarken bende elim ayağıma dolanmış vaziyette kulaklığı kulağıma takmaya çalışıyorum..
Nerde lan bu kulak deliği!!!! " derkenn..
Bir karanlık oluştu , sonra müzik sesi geldi derinden...
Sesini de açsaymışım bari madem müzik le kafa dağatacağım...
Neyse çok derinlere inip te acıtasyon yapmaya gerek yok..
Yaklaşık beş tüp kadar kanımı emen vampirella bana " geçmiş olsun " dediğimde kan ter içinde kalmış vaziyette yüzüne anlamsızca gülümsedim ve hızla orayı terkettim.....


Sonuç ;
Bütün hazırlıklar tamamlandığında bana burnumu kıracakları günü söyleyecekler..
Ben o günü korku dolu gözler ve aklıma gelen türlü komplikasyon teorilerimle bekleyeceğim..


AMELE - YAT (Bkz:Ameliyat ) ' tan çıktıktan sonra ; BEN ...




26 Mayıs 2014 Pazartesi

MUTLU EVLİLİK...

Benim düsunebildigim en mutlu evlilik, sağir bir erkekle kor bir kadının evlenmesidir" demiş  Calvin Coleridge..
Ne güzel de demiş...
Demek ki kadınların çok konuşuyor olması asırlardır alışılagelmiş bir durummuş ki ; bu her alanda farklılaşmaya çalışan biz kadınların aslında ne kadar da aynı olduğumuzu ispatlıyor erkeklerin gözünde..
Peki erkeklere ne demeli ?
Mutlu olmanın yolu her zaman görmemekten mi geçiyor bazı şeyleri ?
Biz kadınlar duygusal varlıklarız..
Bu bizim suçumuz değil ; genetiğimizin bize vermiş olduğu bir içgüdü..
Bununla yargılanıyor olmamız bize ve karakterimize yapılan haksızlıktır..
Bizler de en az erkekler kadar anlaşılmak ve anlayış gösterilmek istiyoruz.
Bunu susarak ifade etmenin de yolları olsa da bizler her zaman anlaşılır olmayı ve kendimizi doğru anlatmayı yeğleriz..
Ve erkekler...
Şu meşhur ; çok eşli yaratıklar..
Çok eşlilik bahaneleri koşulsuz kabul görseydi ne de mutlu olurlardı..
Mutluluklarının kaynağı çok kadın iken , tek bir erkekle yetinmek zorunda kalan kadınların mutluluğunu nasıl sağlayacağı konusunda ufacık ta olsa fikirleri var mıydı acaba ilk zamanlardan beri..???

Neyse ki tartışmaya açık bir konu değil bütün bunlar..

Sonuç olarak ; Erkekler tek eşli olarak yaşayacak ve kadınlar konuşmak istediklerinde asla susmayacaklar..

O zaman giriş cümlesinde bir değişiklik yapmalıyız ;

" BENİM DÜŞÜNEBİLDİĞİM EN MUTLU EVLİLİK , İYİ DUYAN BİR ERKEĞİN , KENDİNİ EN İYİ ŞEKİLDE İFADE EDEN BİR KADINLA EVLENMESİDİR...
İşte benim mutlu evlilik tanımım bu ...
Sevgilerimle..


SINIRSIZ SEVGİ..

Sevdiğimiz bir çok şey , bir çok kişi var hayatımızda..
Ailemiz , sevgilimiz ,eşimiz , arkadaşlarımız ,çocuklarımız , kuzenlerimiz ,  iş arkadaşlarımız , kardeşimiz, kedimiz ,köpeklerimiz , komşumuz ya da daha farklı bir çok kişi..
Evet seviyoruz , burası buluştuğumuz ortak bir nokta ..
Ama nasıl seviyoruz..
Yukarıda saydıklarımdan hangisini sürekli ve sınırsız sevebilirsiniz ?
Burada çocuklarınızı ve anne babalarınızı ayırıyorum; çünkü çocuk ve aile belkide sahip olabileceğiniz tek karşılıksız sevgi kaynakları..
Bunlar dışında hayatımızda değer veriyor olduğumuz kaç kişiye sonsuz tahammül gösterebilir , bize kötü muamele yaptıklarında bunu hemen unutabilir ve eskisi gibi davranabilirsiniz ?

Ben inanmıyorum ki ; kin tutmak , unutmamak insanlığımızın fıtratında olsun..
Sevgi dili hepimizin ortak noktası , hepimizin derinlerinde sahip olduğu bir güç aslında..
Sadece bunu tercih etmiyoruz - edemiyoruz..
Siz sanıyor musunuz ki size haksızlık yapan birine tepki göstermek yerine yine aynı şekilde yaklaştığınızda , sevginizi hissettirdiğiniz de yaptığı kötülüğü tekrarlayacak ?
Ben hiç sanmıyorum..


Bunları yazıyor olmam tabi ki yapabildiğim anlamına gelmiyor..
Belki normal bir insandan çok daha fazla öfke dolu olabiliyor ya da zaman zaman çok acımasızca konuşabiliyorum...
Ama dilim sustuğunda  ; kalbimdeki öz konuşmaya başlıyor ve bana yapmış olduğum hataları bir bir hatırlatıyor..
Bugün bunları hatırladım ve unutmak istemediğim için de hemen paylaşmak istedim...
Her şey için çabalayan ben ;  artık daha iyi bir insan olabilmek için ve en önemlisi, bu tavrımı koruyabilmek için çabalayacağım..
Evet ; bunu yapacağım...


Ölmeden önce yapılması gereken 100 şey



1-Sabahın beşinde kayıkla açılıp balık tutmak 
2-Yağmur yağarken denizde yüzmek, 
3-Gece denizde yüzmek, 
4-Dünya’daki en yüksek binaya çıkıp selfie çekilmek, 

5-Bir cafe’ye girip saatlerce internette dolaşmak,
6-Tek başına trenle yurtdışı seyahati yapmak. 
7-Tibet’te budist rahiplerle birkaç ay geçirmek,
8-Kusana kadar jelibon yemek. 
9-Okyanusu yelkenli bir yat ile geçmek 

10-Babamla tartışırken birden “bu kadar yeter genç adam! cezalısın, doğru odana!” demek. 
11-Sydney’de Gay ve Lezbiyenler Mardi Gras Festivali’ne gitmek. 
12-Paraşütle bir evin camına inip “abla bi su verir misin?” demek 
13-Öndeki arabaya hafifçe çarpıp öndeki arabanın sürücüsü aşağıya indiğinde onunla halay çekmeye çalışmak. 
14-Saçlarımı pembe , mor gibi renklere boyamak 
15-Sokakta sesim kısılana kadar bağırarak şarkı söylemek 
16-Hangi din, ırk ya da siyasi bir görüşe mensup olunursa olunsun kudüs’teki ağlama duvarı’na gidip gülmek
17-Çin seddini ziyaret ederken bir çinliye ‘vay be görüyor musun ? göt korkusu adama neler yaptırıyor’ demek. 
18-İnsanlarla ingilizce,almanca konuşup turist sanmalarını sağlamak. 
19-Kraliçe elizabeth’e türkçe’de elizabeth’in ne anlama geldiğini anlatmak. 

20-İzdivaç programlarını arayıp, ekrandaki beyin/hanımın parasından çok hoşlandım demek. 
21-Cadılar bayramı kutlayıp garip kılıklara girmek 
22-Kıyafet balosuna katılmak 
23-Münih’te dünyanın en büyük içki festivali Oktoberfest’e katılmak 
24-Flash tv’de şarkılı türkülü eğlence programına katılmak, fırsat bulursam sahneye çıkıp oynamak 
25-Amazon ormanlarını gezmek 


26-Tac Mahal de sıcak yağmur altında ıslanmak 
27-Sokak ortasında kimseyi takmadan öpüşmek. 
28-1 ay doğada kamp yaparak yaşamak. 
29-Las Vegas’ta kumar oynamak. 
30-Köpekbalıklarıyla yüzmek.(Çok zor bir şey değil. Kafese girip denize atlıyorsun köpekbalığı da etrafında dolaşıyor.) 

31-Sağlam bir sebepten saç-baş kavga etmek. kafa-göz dalmak. artık allah ne verdiyse girmek. 
32-Mısır’a gidip piramitleri görüp onlara dokunmak. 
33-Bir gece sokaklarda uyumak,uyanmak 
34-Büyük viktorya çöllerini görmek. 
35-Karavanla Amerika’yı gezmek. 

36-Sevgiline ani süprizler yapmak,
37-Fas’ta 5 günlük çöl yürüyüşüne katılmak. 
38-Hiç tanımadığım 100 kişiyle fotoğraf çekinmek. 
39-Canlı timsaha dokunmak, görmek. 

40-Sokakta öpüşürken görülen çiftleri, üstlerine su dökmek yoluyla ayırmak. 
41-Podyuma çıkıp yürümek
42-İtalya’da makarna ve pizza yemek 
43-Sevgilimle dönme dolapta ve gondolda öpüşmeye çalışmak 
44-Skuba dalış lisansı almak 
45-Bilmediğim bir yerde konaklamak 
46-Everest’e tırmanmak 
47-Yok yere yangın butonuna basıp kaçmak. 
48-Meksika’daki Maya Piramitlerini görmek. 

49-Üstsüz denize girmek,

50-Garson hesabı getirdiğinde arkadaşınla hesabına el kızartmaca oynamak, garsonu hakem yapmak. 
51-Etrafındakilere sürekli gülümsemek,


52-Yoldan geçen tanımadığın birine “aynı şehirde yaşıyoruz, neden tanışmıyoruz?” demek ve kendini tanıtmak. 
53-Otostop çekerek durdurduğun 10 arabanın şoförüne arabayı dikkatli kullanmalarını tembih etmek ve arabaya binmemek. 
54- Bir grup arkadaşınla arka arkaya tutunup tren yapmak, gideceğiniz yere öyle gitmek. Önümüze çıkan yayaları ağzımızla korna sesi çıkararak uyarmak. 
55-Toplu taşıma araçlarında etrafındakilere tek tek saati sormak. Saati ileri/geri olanları uyarmak ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden olduğunu söyleyerek ceza kesmek. 
56-Sokakta gördüğüm en az beş yaşlının elini öpmeye çalışmak, öpebildiklerimden harçlık istemek, vermezlerse yere oturup ağlamak 
57-Yağmurlu bir havada tanımadığın birinin şemsiyesinin altına girmek, “biraz da ben tutayım” demek 
58-Tanımadığın insanlara hal hatır sormak, akraba ya da okul muhabbeti yapmak. Sonra “pardon biriyle karıştırdım” diyip gitmek 
59-Belediye otobüsüne bindiğimde şoföre “öndeki taksiyi takip eder misin?” diye sormak. 
60-Yolda gördüğüm insanlara “saçınız peruk galiba ama çok yakışmış” demek 
61- Yoldan geçen herhangi birine “David Beckham‘a çok benziyorsunuz bir imzanızı alabilir miyim?“ demek. Zorla imza alıp, birlikte fotoğraf çekilmek 
62- Bir iki arkadaşımla kağıda “Cezalıyız” yazıp, göğsümüze yapıştırmak. Yol kenarında bir süre tek ayak üzerinde durmak. 
63-Yoldan geçen bir minibüsü heyecanla durdurup, duran minibüsün şöforüne saati sormak,teşekkür edip yoluma devam etmek 
64-Yolda tek başına kahkahalar atarak yürümek, hatta yere yatıp tepinerek gülmek. 
65- Arka kapısından indiğim otobüsün koşarak ön kapısına gitmek ve şoföre yanlış durakta indiğimi söyleyerek tekrar binmek. Bunu birkaç durakta tekrarlamak. 
66- Derse, o dersin hocasının maskesini takarak girmek. 
67- Bir turiste havaalanında coşkuyla karşılanıp omuzlara alınan yeni transfer olmuş futbolcu muamelesi yapmak. 
68-Tuvalet kağıdıyla kendimi mumyalamak, sokağa çıkmak. 

69-Yolda gördüğüm bir yabancıya hikayemi anlatmak. 
70- 6 ay boyunca hiç tırnaklarımı kesmemek 
71-Gidip eski sevgilerimi ağzını burnunu kırıp nedensizce dövmek. 
72-Yüksek bir yerden yoldan geçenlerin kafasına su balonu fırlatmak. 
73-Kartopu savaşı yaparken sevmediğim birine elmayı karla kaplayıp kartopu niyetie atıp ağzını burnunu kırmasını sağlamak 


74-Jartiyer giymek 75-Dövme yaptırmak 
76-Kendimi 1 ay boyunca evde tecrit altında almak 
77-Otostop çekerek en az 100 km’lik yolu beleşe gitmek. 
78-Kapısının önüne ayakkabı bırakanların ayakkabılarını birbiriyle değiştirmek. İçine raptiye atmak. 
79- Çıplak ayakla caddelerde koşmak 
80-Çok yüksek bir kayalıktan denize çivileme atlamak 
81-Yok yere kavga çıkarıp , ağlamak yoldan geçenlere bu beni dövüyor ne olur yardım edin demek 
82-Kalabalık bir yerde bayılmış taklidi yapmak 
83-Yolda bir tümsek gördüğümde hıphızlı gaza basıp birkaç sanıye havada geçirmek 
84-Yamaç paraşütü yapmak 
85-Güneş in doğuşunu ve batışını izlemek 

86-Meksika’da bayılana kadar tekila içmek 
87-Bir kaç günlüğüne hafızamı kaybetmiş gibi davranmak, etrafımdakileri delirtmek 
88-Yüksek bir binanın çatısında uyumak 
89-Dışarıda sevgilimle battaniyemize sarılıp yıldızları izlemek 
90-Sevmediğim birisinin üstüne yanlışlıkla adı altında kaynar kahve, çay dökmek 
91-Grönland’a gitmek 
92-Gerçek bir kutup ayısı görmek 
93-Birkaç gün iglolarda yaşamak 
94-Brezilyada Rio Festivali ne katılmak 

95-Televizyona çıkmak 
96-Bungee jumping yapmak 
97-Dünyanın en hızlı hız trenine binmek 
98-Uçaktan paraşütle atlamak 

99-Herhangi bir avmde bayanlar ve erkekler tuvaletinin logolarını değiştirmek 
100-Herhangi biriyle barda eğlenmek.


DİP NOT :Özellikle katıldığım ve yapmak istediklerimi koyu renkle işaretledim.Eklemek istediklerinizi paylaşmanız dahilinde teni bir liste oluşturabilir ve uygulamaya geçebiliriz...

"Alıntılara yer verilmiştir."

ASTRAL SEYAHAT..

Parapiskoloji ile ilgili yeni yeni farkındalık edindiğim için bu alanda duyduğum her bilgi çok çok ilginç geliyor bana..
Daha önce duymuş olanlar vardır mutlaka , belki ilginizi çekti ; belki de çekmedi..
Mutlaka yandaş ve karşıt görüşler de mevcuttur...
Uygulama kısmını hayata geçirmeye dair hiç mi hiç niyetim yok ama ; öğrenilesi bir bilgi , en azından hakkında fikir sahibi olunması gereken bir konu olduğunu düşündüğüm için paylaşımda bulunmak istedim..
Olur da uygulamaya geçirenleriniz ya da bunu zaten yaşamış olanlarınız varsa yorum yaparak bizleri daha da aydınlatırsa çok mutlu olurum.
Paylaşımlarınızı umarak , keyifli deneyimler diliyorum :)

 "Astral seyahat nedir?Nasıl yapılır?

Astral Seyahat bedeninizden ayrılıp istediğiniz yerde istediğinizi yapmadır.
Öncelikle bedeniniz çok rahat olmalı ve hiç kimse tarafından rahatız edilmeyeceğiniz bir odada tek başınıza olmalısınız.Astral seyahati gerçekleştirememenizin önündeki en önemli engel endişe ve korkularınızdır. Kendinize ve yapabileceğinize inanın. Her zaman ilk seferde başarılı olunamaz.Ancak bedeninizden ayrılırken eğer korkar ve vazgeçerseniz yeniden bu noktaya ulaşmanız çok zaman alabilir. Bu yüzden korku duygusunu içinizden atın. Astral seyahat zarar verici değildir.Astral seyahat yapmak için en önemli noktalardan biri imgeleme konusundaki başarıdır. Yatağınızda sırt üstü yatarken kendinizi tavanda hayal edin aşağıdaki bedeninize baktığınızı düşünün. Bunu ne kadar canlı olarak yaparsanız beyninizin bunu kabul etmesi ve bedeninizden dışarı çıkmanız o kadar kolaylaşacaktır.Hiç bir şey düşünmeden gevşemeli ve aklınıza düşünceler gelirse onlara takılmadan geçip gitmelerine izin vermelisiniz. Burada en önemli noktalardan biri de tam gevşemiş bir durumda olmanızdır. Vücudunuzda hiç bir gerilim olmamalı. Eğer herhangi bir yeriniz ağrıyorsa yada bir sıkıntınız varsa astral seyahat girişiminde bulunmayın.Astral bedene çıkış yolu göbek chakrasıdır. Eterik bedeniniz göbek chakrasından dışarı çıkar ve bir kordonla bedeninize bağlıdır. Dolayısıyla bu chakranın düzgün çalışması astral seyahat için size kolaylık sağlayacaktır.Astral seyahate çıkma deneyimi yaşayacağınız gün bir kaç havuç yemeniz, et yemekten kaçınmanız, meditasyon yapmanız, kendinize Reiki uygulamanız sonuca ulaşmanıza yardım edecektir.


Ayrıca astral seyahat deneyimi esnasında sarı renk giysiler de bu konuda yardımcı olacaktır.Astral seyahate çıkyığınızda asla korkmayın bu bedeninize geri dönmenize yol açar. Eğer böyle bir şey olursa yapabileceğiniz en iyi şey uykuya dalmak olacaktır.Astral seyahate çıkarken kalpte aşırı çarpıntı,kulaklarda uğuldama, göbek bölgesinde rahatsız edici bir duygu gibi hisler yaşayabilrisiniz. Bunlar son derece normaldir ve çıkmak üzere olduğunuzun işaretleridir. Bir çok kişi bu noktada korkar ve geri döner, ancak bir daha bu noktaya gelmek kolay değildir. Bu belirtilerle karşılaşınca korkmayın. Sağlığınıza zarar verecek bir sorun olmayacaktır. (Kalp yada tansiyon hastası iseniz dikkatli olmalısınız.)Astralde iken ne zaman isterseniz bedeninize dönebilirsiniz. Bunun için sadece düşünmeniz yeter. Size yön veren düşünceleriniz olacaktır.Astralde iken odada eşyaların yerini farklı görebilirsiniz, bu son derece normaldir.İlk deneyimlerinizde odanızda çıkmayın, sadece havada dolaşın ve kendinizi, odayı seyredin. Astral bedeninizi yönlendiren düşüncelerinizdir. Bu konuda hakimiyet kazandıkça evinizin dışına çıkabilir ve zamanla daha uzak yerlere gidebilirsiniz.Her ne kadar astral ile uzaya ve diğer galaksilere gitmek mümkün olsa da güneş sisteminden çıktıktan sonra geri dönüş konusunda sorunlar olabilir ve kaybolabilirsiniz. Bu konuda kesin hakimiyet kazanmadan böyle bir girişimde bulunmayın.Astralde iken bazı varlıklarla karşılaşmalardan söz edilir. Bu tamamen sizin elinizdedir. Eğer böyle bir amacınız varsa elbette olabilir ama böyle bir isteğiniz yoksa bundan korkmanıza gerek yok, böyle bir şey olmayacaktır.Bedeninize dönerken ani bir sıçrama hissedebilirsiniz. Bu durumda yataktan kalkmayın ve uyumaya devam edin. 


Astral seyahat bazen ilk seferde mümkün olsa da genelde bunun için çalışılması gerekir. Bu konuda sabırlı olun ve düzenli olarak çalışmalar yapın. "

KÜÇÜK PRENS ve KİTAPTAN 10 DEĞERLİ ALINTI..

Bugün iş görüşmesine çağırmak üzere bir cv 'yi incelerken ; ilgi alanları kısmına yazılmış not ilgimi çekti ;
Görüşmeye çağıracağımız adayın "ilgi alanlarında ; yazı yazmak,kitap okumak gibi klasikleşmiş hobiler dışında "KÜÇÜK PRENS KİTABINI ANLAMAYA ÇALIŞMAK" "gibi bir ibare de vardı..
Açık söyleyeyim ; duymuş ve okumamıştım kitabı..
İlk izlenimim bir çocuk kitabı olduğu yönünde olsa da ; değerli çalışma adayı arkadaşımızın neyi anlamaya çalıştığını ve bunu cv' sinde de yer verecek kadar önemsediğini merak ettim.
Okumayanlar ve okumayı düşünmeyenler için ( benim gibi ) fikir sahibi olabilmek adına kitabın ilgimi çeken alıntılarına yer verdim..
Son olarak ; kitabı anlama çalışan değerli bayan ; umarım bir gün anlarsın ...:)
1. Büyükler hiçbir şeyi kendi kendilerine anlayamazlar. Onlara durmadan her şeyi anlatmak da çocuklar için yorucudur.
2. Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ” Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin franklık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.
3. İnsan binlerce, milyonlarca yıldızın birinde yaşayan eşsiz bir tek çiçeği seviyorsa, yıldızlara bakmakla bile mutlu olur. “Çiçeğim oralarda bir yerdedir” der. Ama koyun çiçeği yerse, sanki yıldızların hepsi birden sönüverir.
4. Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.
5. Sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.
6. Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
7. “Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
8. Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
9. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.
10. “İnsanlar,” dedi küçük prens, “ne aradıklarını bilmeden hızlı trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, aynı yerde dönüp duruyorlar.” Bir an durakladıktan sonra ekledi: “Çektikleri sıkıntıya değmez bu.”
Küçük Prens
Küçük Prens A Saint-Exupéry kapak.jpg
Kitabının Ankara Bilgi Yayınevi'nden 1965'da çıkan ilk baskısı
YazarıAntoine de Saint-Exupéry
Orijinal ismiLe Petit Prince
ÇevirmenSumru Ağıryürüyen
Kapak tasarımıAntoine de Saint-Exupéry
YayıneviMavibulut Yayınları
Sayfa sayısı96
ISBN978-975-310-0953
Önceki eserPilote de guerre
Sonraki eserLettre à un otage (1944)

23 Mayıs 2014 Cuma

SERENAD / ZÜLFÜ LİVANELİ



Ben ki ; yüzlerce kitap okumama rağmen Türk yazarlarını hiç tercih etmemişim…
Ben ki ; taktığım at gözlüklerinin dışına çıkabilecek olgunluğa gelene kadar kendi değerlerimizden pek bir bi habermişim..,
Ben ki ; edebiyat ,eser , bilgi ve niceleri kendi kültürümün yazarlarındayken çok çok farklı yerlerde oyalanmışım..
Ben gerçekten ; ne de ön yargılıymışım..

İşte bunları hissettim ben ZÜLFÜ LİVANELİ’nin yazdığı “SERENAD’ı “ okumaya başladığımda..
Kendi çerçevelerimi o kadar gözü kör oluşturmuşum ki zamanında  ; okumak istediğim türde eserlerin bir Türk yazar tarafından yazılamayacağı kanaatine varmışım..
Hem de hiç Türk roman okumadan…!!

Neyse kendimi kınamayı bir kenara bırakıp bu harika esere gelelim..
Açıkçası okumayanlar için çok fazla hikayenin içine girip konuyu dile getirmek ve kitaba karşı duyulacak merakı öldürmek istemiyorum.
Kitabın arka kapağındaki yazı okumayanlar için hikaye hakkında fikir oluşturacaktır diye umuyorum ;

“Her şey,2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün,İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran (36) ABD’ den gelen Alman asıllı Profesör Maximillian Wagner’ı (87) karşılamasıyla başlar..
1930’lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür.Böylece,katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikayesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.”

İşte hikaye böyle başlar kitapta..,
Profesrörün kışın en soğuk zamanında Şile ‘ ye götürülmesini isteyip ; Karadeniz deli gibi dalgalı ve fırtınalıyken kıyıya kadar yaklaşıp ; kemanını çıkarıp denize dönük bir şekilde eserini çalmasıyla başlar..
Bu olaydan sonra çeşitli olasılıklar gelse de aklınıza ; kalbinizden etkileneceğiniz bir hikayeyle karşılaşacağınızdan habersiz okuyorsunuz birkaç bölüm daha..

Dediğim gibi hikayeyi anlatmıyorum bu muhteşem kitabın büyüsünü bozmamak için..
Ama kitaba dair şunu söylemek isterim ki ;
Lütfen OKUYUN;OKUYUN;OKUYUN…
Çünkü sadece bir aşk hikayesi okumuş olmayacaksınız bu kitabı bitirdiğinizde..
Dönemin siyasi tutumlarından tutun da ; Yahudi Soykırımı ve beni en çok yaralan ve yaşanmış bir gerçek olan Sturma Saldırısın’dan da haberdar olacaksınız..
Dönemimizden önce neler yaşanmış , ne hayatlar son bulmuş,ne acılar çekilmiş bunları da gösteriyor çünkü Zülfü Livaneli bu kitapta..
Yeni yetme aşıklar yok bu kitapta..
Aşk için sabretmeler..
Sadakat dersleri ,
İnsanların yaşadığı haksızlıklar ,
Dönem Türkiye’si

Ve daha neler neler..

ÇILGIN CUMA...

Bugünü çok seviyorum artık..
Ne zamandan beri mi ?
Tabii ki  hafta sonu izin kullanmaya başladığımda beri...
Tabi ki her hafta sonu olduğu gibi , yapmayı planladığım ve alışılagelmiş bir şekilde hiçbirini yapamayacağım planlarım var bu hafta sonu için..
Mesela tıpkı aşağıdaki gibi yatmak ; sadece yatmak istiyorum..
Ama bu zamana kadar yapabildim mi diye sorarsanız ; ki sormayın daha iyi..
Malesef yapamadım..
Bu hafta sonu inşallah..

Hafta sonu etkinliklerime bu akşamdan başlayacağım zaten..
Ee adı üstünde zaten ; ÇILGIN CUMA..
Bu akşam bir çılgınlık yapıp evimi temizleyeyim diyorum..
Malum evli kadın halleri...
Arada yapmak lazım böyle şeyler...
Hem belki işi biraz daha abartıp , çamaşır bile yıkar hatta zeytin yağlı sarmalar yapar ; hafta sonuna bütün çılgınlığımla başlamış olurum..
Yok yok ; fazla uçmayalım yinede..

Şaka bir yana da nedense hafta sonları için türlü planlarım olsa da genelde evde pinekleyerek geçirmek bir alışkanlık oldu..
Ben diyorum zaten kendi kendime bu aralar..
Bu kadar izin yaramadı bana..Aptallaştırdı beni insani şartlarda çalışmak..
Eskisi gibi çalışıcaktım 12 saat canım çıkasıcaya kadar..
Hiç öyle plan - program derdim olmayacaktı..
Hayat iş-uyku-iş-iş-iş arasında devam edip gidecekti...

Ya neyse ne..
Yarın hafta sonu..
Hiçbir şey bu gerçeği değiştiremez ve beni çılgın Cuma'mdan alıkoyamaz....(İnş:)
Oley be..
Yaşasın HAFTASONU..

GÜNEŞ GÖZLÜKLÜ KEZBAN MASALI..

Yaz geldi tabii ; bütün kezbanlar su yüzüne çıktı..
Ya vallahi böyle laflar söylemek, kimseyi eziklemek falan değil derdim...
Bu sözlerim bir genelleme değil de direkt bu sabah karşıma çıkan ve o çakma Adriana'ya gelsin!!!
Ya pardon da o koca gözlükleri kafana geçirince evrim geçirdiğini falan mı sanıyorsun acaba ?

Aslında insanlar hakkkında eleştiri yapmak pek tercih ettiğim bir davranış değil...
Birilerini yermek yerine övmeyi tercih ederim...
Ama bu sabah gördüğüm arkadaş sözlerim sana ;
Sen neyin kafasını yaşıyordun ya sabah sabah ???????????

Kulağımda kulaklık, önümde kitabım , ufaktan ayılmaya başlamışım...
İşe gidiyorum işte her zamanki gibi..
Sonra tramvay durdu bir durakta ve o Afeti- Kezban girdi içeri..
Ve direkt benimle göz göze geldi , hiç gecikmeden salakça meydan okuyan bir bakış attı..
"Hayırdır güzelim ? ; aşağılık kompleksin falan mı var  ? " tarzında bakışımı kendisine iade edip kitabıma geri döndüm..
Kahretsin ki gözüm kayıyor  ; taktım ya bir kere ; bakıyorum ister istemez..
"Ya ne insanlar var" diyorum içimden..Aptal bir kombin , yataktan kalkmıştan hallice bir saç modeli..
Birde biz bakıştıktan sonra hanımefendi herhalde göz makyajının ne kadar iğrenç olduğunu falan gördü bir yerden ; metronun içinde çıkarıp güneş gözlüğü taktı...
Evet itiraf ediyorum ; güldüm; hemde gözünün içine içine bakarak..
Ulan ;b*k gibi giyin , saç baş , makyaj hak getire...
Hareketler desen zaten yıkılıyor ucuzluktan..
O gözlük ne la ????
Takınca noluyor merak ettim ?
Görünmez mi oluyorsunnnnn?
Yoksa bir çeşit bir sihri falan mı var gözlüğün ?Şöyle takınca falan olduğundan daha zeki falan mı gösteriyor seni acaba ???
Seni bir daha görmemek ve hep aşağıdaki gibi sevimli görünmek için bunları yapan biri olarak kabul edip , davranışlarını beyinsizliğine vermek istiyorum...


HEPİMİZ TATİL İÇİN ÇALIŞIYORUZ :)

Çalışmayı seviyorum..
Evde bütün gün ev işi yapmak ve aptallaştıran kadın programları izlemeye her zaman yeğlemişimdir çalışmayı...
Ama şu bir gerçek ki ; o kadar her halimizden yakınır bir toplum olduk ki..
Çalışan mutsuz..çalışmayan ayrı mutsuz ...
Tabi burada çalışabilmek adına iş arayan arkadaşlarımıza hiçç değinmiyorum bile..

Eğer çalışmanın sonunda hedeflediğimiz bir ara verme, yani  bir tatil olmasaydı eminim çalışmak daha zor ve amaçsız gelebilirdi...
Neyse ki her birimizin farklı yerlerde değerlendirdiği izinlere sahibiz..
(Bunu böyle emin bir şekilde söylememin sebebi tabi ki çalışanlara verilen yasal izinlerimizden kaynaklanıyor..)
Baharın gelmesiyle deniz sezonunun açılışını iple çekenin sadece kendim olmadığını düşünerek size içinizi ısıtacak,çalışmanızı işkenceye dönüştürecek tatil fotoraflarıyla baş başa bırakıyorum..
Bahar geldi;böyle oldu..:)
Bol hayal kurmalar..
Gerçek hayata döndüğümüzde hayat çook acımasızlaşacak gözünüzde..
Benden söylemesi..








DİP NOT : Başlığın bir reklam sloganı olduğunun farkındayım ama hepimizin ortak görüşünü bu kadar yansıtabilecek farklı bir başlık bulamadığımdan kullanmakta sakınca görmedim...
Ve son olarak herkesin tatil anlayışı farklıdır ; sayfamda paylaştığım resim ve fikirler tamamen şahsıma münasırdır..
Sevgilerimle..

22 Mayıs 2014 Perşembe

AY TOZU

Çalışırken rastladığım bir kelime olan "AY TOZU " artık bilinç altımda neleri ortaya çıkardıysa artık ; çok güzel çağrışımlar yaptı bende..
Bu sebeple araştırmak istedim ve aşağıdaki ilginç bilgilere ulaştım...
Belki sizin bilginiz vardır ama ben Apollo astronotlarının 1969 ile 1972 yılları arasında Ay’dan toplamda 382 kiloluk örnek getirdiğini ve bunun hakkında araştırmalar yapıldığını ilk kez duydum ve öğrendim..
Ben kendi küçük dünyamda sığ bilgilerimle idare ederken , araştırmacı ruhumun izinden gidip ilgimi çeken bilgileri buradan paylaşmaya devam edeceğim..

Ay'a 2020'de yeniden insanlı uçuş planlayan NASA, Ay tozu yutmanın astronotlar için tehlike oluşturup oluşturmadığını inceliyor.Laboratuvarın deposunda bulunan örneklerin nasıl unutulduğu sorusu cevabını bulamazken tüplerdeki etiketlerde el yazısıyla 24 Temmuz 1970 yazdığı öğrenildi.Örneklerin NASA’ya gönderilmesi gerektiği ancak laboratuvara gönderildiği ve burada unutulduğu belirtildi.Numuneler 43 yıl sonra NASA’ya gönderildi.Apollo astronotları 1969 ile 1972 yılları arasında Ay’dan toplamda 382 kiloluk örnek getirmişti. 

AY TOZUNUN ZARARLARI ARAŞTIRILIYOR  Minik Ay tozu parçacıklarının toksik olabileceğini düşünen bilim insanları, deney fareleri üzerinde Ay tozunun akciğerlerde yaratabileceği enfeksiyon olasılığını inceleyecek. Tennessee Üniversitesi'nden bir ekip de, ay'da kurulmasıplanlanan üs ve uzay araçlarındaki yaşam alanlarından tozun uzak tutulması amacıyla mıknatıs filtreler kullanması olasılıklarını araştıracak. NASA'nın Apollo uçuşlarından bu yana Ay tozunu yutmanın sağlık üzerindeki bazı olumsuz etkileri biliniyor. Apollo 17 seferi ile Ay yüzeyinde yürüyen son insan olan Amerikalı astronot Harrison Jack Schmitt, Ay yüzeyindeki yoğun bir faaliyetin ardından kirli uzay elbisesini modül içinde çıkarttığında, ay tozunun olumsuz etkisinden ve ateşinin yükselmesine neden olmasından şikayet etmişti. NASA, şu anda Ay tozuna daha uzun sürelerde maruz kalınmasının yol açabileceği sonuçları inceliyor ve 13 yıl içinde Ay'a yeniden insan gönderilmeden önce bu soruna çözüm bulmaya çalışıyor.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...