22 Mayıs 2014 Perşembe

BİRİNE SARILMAK YA DA SARILACAK BİRİNİ BULMAK..

Bu sabah her zamanki gibi iş yerime gitmek üzere tramvaydan inmişken, durakta bir çift gördüm..
Birbirlerine sımsıkı sarılmışlar ama öyle böyle değil..
Sevgi,aşk,nefret,elektrik..
Hani bunlar gözle görülemeyen şeyler olarak tanımlanır ya derslerde...
İşte öyle değildi gerçek..
Ben o aşkı gördüm..
Sabah sabah uykulu halimle gerçek aşkın şekil almış halini gördüm ve onlardan yayılan bir sevgi dalgası beni de etkisi altına alıverdi..
Ve aynı zamanda bir çok bildiğim ama çoğu zaman unuttuğum değerleri de hatırlamamı sağladı..
Ne kadar da özel; hayatımızda bize değer veren insanların olduğunu biliyor olmamız..
Sevgimizi gösterebileceğimiz , bizden duyacağı güzel cümlelerle gününü daha mutlu kılacağımız; paylaşımda bulunabileceğimiz dostlarımız,ailemiz,sevgilimiz,eşimiz...
Çok ta önemli değil zaten ne sıfatla adlandırıldığı...
Önemli olan sevgimizi koşulsuz sunabileceğimiz birilerinin her zaman var olacağı gerçeğini bilmek;hatırlamak...
Bunu okuyanlar bugün kendilerine bir iyilik yapsın ve artık kim ise o kişi ; sevgili; anne; kardeş yada belkide ilk kez karşılaştığı herhangi biri..
Her insanın duymaktan büyük mutluluk duyacağı kilit cümleler vardır..
Mesela ne kadar iyi göründüğü ya da sevildiğini duymak, hissetmek gibi..
Bugün hayatınızda birini " SEÇİLMİŞ KİŞİ " olarak ilan edin ve küçücük kelimelerin insan hayatında nasıl da olumlu etkiler yarattığını gözlemleyin..

Sadece söyleyin...
Yapamıyor musunuz ?
O zaman GÜLÜMSEMEYİ deneyin..


BİRAZ ROMANTİZİM…

 Bir kitap almadan önce , kısa bir araştırma yapmak ve okuyucu yorumlarını dikkate alarak seçim yapmak bir alışkanlık oldu artık..
Geçenlerde kitapçıda gözüm çarpan ama alıp almamak konusunda kararsız olduğum bir kitap oldu ve sonunda okuduğum olumlu yorumların da etkisi ile en sonunda aldım Marie Force’un yazdığı "BİR AŞK ÇARPINTISI’ nı..
Kitap, pembe dizi edasıyla romantik bir şekilde ele alınmış.Ve tabiî ki aşk kitaplarının olmazsa olmazı ideal sevgili adayımız da mevcut ve bu kitaptaki adı da "Mac…"
Kitabın geçtiği yer yazarın da gerçekte yaşıyor olduğu Block Island adasından esinlenerek verdiği isim ‘Gansett’ adasında geçiyor..
Tropik bir adada sıkıcı bir hayatı varken , karşısına çıkan genç,atletik ve yakışıklı Mac McCarthy okurken hepimizi kitabın fakir ama gururlu bayan baş kahramanı Maddie’nin yerine koyup, heyecanlanmamızı sağlıyor..
Ama iyi taraflarını bir yana bırakacak olursam, kitap bana bitirdikten sonra aynı türden farklı bir kitap okuma isteği yaratmak yerine romantik kitaplardan biraz uzaklaştırdı. Bu kitabın kötü olmasından değil tamamen benim okuduğum kitaplarından almak istediğim verim ile alakalı tabiî ki..
Sonuçta okurken keyif veren ancak romantik kitapların bir çoğunda yapabildiğimiz gibi sonunu tahmin edebileceğimiz bir kitaptı..
Karakterlerin yakınlaştığı sahneleri özellikle beğendim çünkü bu duygusallıktan uzaklaştırılmayarak ifade edilmiş..
Romantik kitap sever; romantik okurların severek okuyabileceği ve okuduktan sonra bir süre onların romantizmini içinizde hissedeceği hoş bir kitap…
Herkesin karşısına kitapta olduğu gibi hoş, ilgili ve mükemmel bir aşık olan Mac McCarthy gibi bir yakışıklının çıkıp hayatını güzelleştirmesi dileklerimle…



KİTAP AŞKIMIN BAŞ KAHRAMANI…."HARRY POTTER"

Her şeyin bir başlangıç hikayesi olduğu gibi benim de kitap aşkımın bir başlangıcı oldu..

Henüz daha ilkokula giderken tesadüfen kapağını görüp merak ettiğim bir seri hayatıma yön veren bir kitap haline geliverdi..

Kimden mi bahsediyorum?

Tabiî ki çocukluk,gençlik ve şimdilerde çocuğuma tanıştırdığım kahramanım HARRY POTTER’ dan..

Mutlaka okumasanız bile filmini izlemiş ya da en azından fragmanını görmüşünüzdür.

Kitabını okumayanlar ya da sadece filmini izlemiş olanların kitabını okuyanlara nazaran biraz daha uzak bir pencereden baktıklarını düşünüyorum. Çünkü kitabı okurken hissedecekleriniz ve hayal gücünüz ile yaptığınız beyin jimlastiğini ne yazık ki filmde yaşamak mümkün değil..

Neyse ; demek istediğim beni kitabın sayfaları arasında kaybolanlar ve zaman durmuşçasına heyecanla ve sabırsızca okuyanla daha iyi anlayacaktır..

Peki  neden bu kadar çok sevdim ve nasıl oldu da kitaplara olan ilgimin başlangıç noktası olabildi bu ünlü Harry Potter …

Öncelikle kitabı elinize alıp arka kapağını okuduğunuzda kitapı almanıza sebep kilit bir cümle bulmayabilirsiniz. Eğer sadece kapak yazısına bakarak kitabın içeriği hakkında tahminde bulunup okumaya öyle karar verseydim beklide bu büyülü dünyayı sadece yüzeysel olarak bilecek ve on binler satmasına anlam veremeyecektim..

Neyse gelelim kitaba..

Bunları yazarken bile serinin tamamını tekrar okuma isteğimin oluşmasını da paylaşmadan edemeyeceğim..

Serinin ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı..Kitabın kapağında yazan ‘Harry Potter’ın baş döndürücü “büyülü” dünyasına adım atmadan önce kemerlerinizi bağlayın’ sözünün boşuna söylenmediğini belirtmeliyim öncelikle..

Kitabın yaklaşık ilk 80 sayfasında normalin dışında karşımıza çıkan bir olay vs olmamasına rağmen ( baykuşların taşıdığı postaların sürekli eve gelmesi dışında.. ki; gelen postanın ne olduğu daha sonra öğreniyorsunuz..) anlatım dili oldukça akıcı ve betimlemeler çok çok iyi..

Tanıtılan karakterlerin bir süre sonra aileden biriymiş gibi hissettirilmesinin de sebebi her mimik ve davranışın çok iyi ifade edilmiş olması.Mesela Harry’nin eniştesi Vernon, teyzesi Petunia’ dan daha ilk sayfalardan hoşlanmayacağınızı garanti edebilrim.

Neyse zaten konuyu biliyorsunuz , Harry teyze ve eniştesi ile birlikte berbat ve dışlanmış bir hayat sürerken bir anda eve gelen postalar dikkatini çeker..Dikkatini çeken tabiî ki eve posta gelmesi değil , her postanın üzerinde ismi yazmasına rağmen birini bile okuyamaması ve  eniştesin elinden alıp hepsini  birer birer hepsini yakması..

Tüm bunlar Harry’ nin hayatını değiştirecek gerçeği öğrenmesini engelleyemez tabiî ki ve o meşhur mektubu hiç beklemediği bir anda iri cüsseli ve iyi yürekli bir dev olan Hagrid tarafından teslim alır ve okur..

                   “HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU”

Sayın Mr Potter ,

Hogwarts Caılık ve Büyücülük Okulu’nda yerinizin ayrılmış olduğunu size bildirmekten mutluluk duymaktyız.Gerekli kitap ve gereçlerin listesi ilişikte sunulmuştur.

Ders yılı 1 Eylül’de başlamaktadır.Baykuşunuzu 31 Temmuz’dan önce göndermenizi dileriz.

Sevgilerimizle ,

Minevra McGonagall “

İşte benim için macera bundan sonra başladı ve o zamanlar çocukluğun vermiş olduğu bir hayal gücü ile ( tabii yazarın başarısını da unutmamak lazım ) kendimi bu dünyanın içinde hissettim..

Kitapta geçen dersler , Harry’in arkadaşları , geçmişinden gelen ve anne babasının ölümüne , kendisinin ise büyücüler dünyasında çok çok ünlü olmasına sebep olan geçmişi... Hepsi de birden sizin hayatınızmış gibi oluyor.

İşte bana kitapların sonsuz dünyasını açan baş kahramanım bu kitap..

Eminim sizlerin de çok etkilenip emsallerini okumaya devam ettiğiniz yazarlar yada kitap türleri vardır ve kitap okuma alışkanlığınız bir şekilde gelişmiştir..

Son olarak kitaptan zamanında bana ilham veren ve sevdiğim birkaç alıntıyla veda ediyorum..

“ Sınıfın yolunu bulabilirsen , dersler de vardı.Harry,büyünün sadece asa sallayıp birkaç gülünç sözcük söylemenin çok ötesinde olduğunu kısa sürede anladı.

Her Çarşamba gece yarısı teleskoplarıyla göğü incelemek , değişik yıldızların adlarını,gezegenlerin hareketlerini öğrenmek zorundaydılar.Haftada üç kere şatonun arkasındaki seraya gidip Profösör Sprount adlı tıknaz,kısa boylu bir cadıyla Bitkibilim çalışıyor,garip btkileri,mantarları,onların hangi alalarda kullanılacağını öğreniyorlardı..”Syf.156

“ O akşam Gryffindor’ların ortak salonu çok kalabalıktı.Hary,Ron,Hermione,bir pencerenin önünde birlikte oturuyorlardı. Hermione, Harry’le Ron’un Muska ödevlerni gözden geçiriyordu.Kopya çekmelerine hiçmi hiç izin vermezdi.(“”Kopya çekerseniz nasıl öğrene ilirsiniz?), ama bir kere baştan sona okuyup onlara yanlışlarını gösterirdi.” Syf.210

“Ama Hermione’nin Felsefe Taşı’ndan başka şeyler de vardı. Tuttuğu notları temize çekmeye, zaman cetvellerini düzene koymaya, çizimleri renklendirmeye koyulmuştu.Harrry’le Ron pek aldırmayacaklardı buna , ama Hermione onlarında aynı şeyi yapmasını söylüyordu boyuna.

“Hermione , sınavlara daha yüzyıllar var.”.

“On hafta diye kestirip attı Hermione.” “yüzyıllar değil.Nicolas Flamel için birsaniye sayılır.”

Ron, “”Hem zaten notları niye temize çekiyorsun ?Herşeyi biliyorsun nasıl olsa.”

“Niye mi temize çekiyorum? Çıldırdın mı sen? İkinci sınıfa geçebilmek için bu sınavarı vermek gerek. Çok önemli bu, çalışmaya bir ay önce başlamalıydım
,bana ne oldu , bilmiyorum…”


“Yazık ki , öğretmenler de Hermione gibi düünüyorlardı. Öyle çok ödev verdiler ki, Paskalya tatili Noel tatilinin yanında pek sönük kaldı. İnsan , yanında boyuna ejderha kanının on iki ayrı kullanışını ezberleyen ya da asasıyla çalışmalar yapan biri olunca, dinlenemiyordu.Harry’le Ron boş zamanlarının çoğunu kitapıkta geçirdiler. Hermione’yle , çalıştılar da çalıştılar..

Bir gün öğleden sonra ,” Bunu hiç hatırlamayacağım”diye patladı Ron, tüy kalemini fırlatıp attı,kitaplık penceresinden dışarıya özlemle dışarıya bakmaya başladı.Aylardır en güzel havaydı bu.Gök pırıl pırıldı,unutma - beni mavisiydi, yazın geldiğinin ilk belirtileri görünüyordu”Syf.262-263


21 Mayıs 2014 Çarşamba

Alacakaranlık

Ön yargılı bir insan olduğumu kendi kendime ispatladığım kitaplardan sadece biri "ALACAKARANLIK"..
Ortalık bu "VAMPİR-İNSAN " aşkıyla yıkılıyorken ben hala fikir sahibi bile değildim bu seri hakkında..
Hiç te öğrenmek istemedim açıkçası ; çünkü içeriğinde vampir figürü olan hiçbir şey ilgimi çekmeyi başaramadı bu zamana kadar..
İşte bu kitapta bu nitelikleri yüzünden ; ( ismini bilmem dışında ) daha öteye gidemedi benim için..
Ta ki tesadüfen bir televizyon kanalında filmine rastlayana dek..

Filmi yakaladığımda herhalde son 20 dakikasını falan izleyebilmiştim. Ama bu kadarı yeterli oldu zaten ne kadar yanıldığımı görmem için..
Bazen sürü içgüdüsüne kapılmanın olumlu yanları da varmış, bir kere bunu öğrenmiş oldum..
Çoğunluğu takip etmiş olsaydım herkesle aynı zamanlarda bende "ALACAKARANLIK" kitap ve filmlerini konuşuyor olurdum..
Ne kadar yanıldığımı ve harika bir aşk hikayesini kaçırdığımı anladığımın ertesi günü kitaplarını alıp , en başından olayı idrak ettim..
Kitabın sonuncusu olan "ŞAFAK VAKTİ" iki part olarak vizyonda yer alarak seri sonlandırıldı...
Eğer benim gibi ilgisini çekmeyip te henüz izlememiş olanlar varsa diye bu konudaki yanılgımı paylaşmak istedim.

Bize bu akıllardan silinmeyecek ve herkesin yaşamak isteyeceği türden bir aşk hikayesini belleklerimize dahil ettiği için Stephenie Meyer " e teşekkürler..

Grinin Elli Tonu Neden Bu Kadar Popüler Oldu ?

"Grinin Elli Tonu (İngilizce orijinal adı: Fifty Shades of Grey) İngiliz yazar E. L. James tarafından yazılan erotik romandır. Üçlemenin ilk kitabı olan Grinin Elli Tonu'nda üniversite öğrencisi olan Anastasia Steele'nin genç ve yakışıklı iş adamıChristian Grey'le tanışması ve aralarındaki ilişkiyi anlatıyor. Anastasia Grey'i tanıdıkça onun erotik istekleri karşısında dehşete kapılır fakat yine de bu adama karşı koyamaz.
Grinin Elli Tonu, dünya çapında (ABD ve İngiltere dahil olmak üzere) çok satanlar listesinin başına oturmuştur. Kitap 37 ülkede 70 milyon kopya satmıştır. Harry Potter serisini aşarak en hızlı satılan kitap serisi olma başarısını kazanmıştır. Film uyarlamasının 13 Şubat 2015'te vizyona gireceği duyurulmuştur."

Öncelikle kitabı okumayan ya da henüz duymamış olanlar için , kitap hakkında ufak bir bilgi aktarmak istedim. Bu kitap özellikle kadınlar arasında önce kulaktan kulağa, sonrasında basının da etkisi  ile hemen her yerde konuşulur hale geldi..
Ben de kitap ABD ve İngiltere"de de henüz yeni yayımlanmışken okuduğum bir haberden bilgi sahibi oldum..
O zamanlar haberde "romanın içeriğinin çok ses getireceği" ve "erotik bir üçleme olacağı" için ülkemizde "satışa sunulmayabileceğini" yazıyordu..
Neyse ki kitabın ülkemizde de binler satmasına engel olunamadı..
Peki neydi bu kitabı bu denli popüler kılan ?
Benim biricik çocukluk serim "HARRY POTTER" ın bile satış rekorunu kıran ?
Öncelikle sevgili yazarımız E. L. James "i okuyunca aslında dünyanın neresinde olursalar olsunlar , bütün kadınların aynı olduğu, benzer şeyleri istediği hissine kapıldım...
Zaten kitabın satış rakamları bu önermemi doğrular nitelikte..
Kişisel bağlayıcı sebeplerimi sıralayacak olursam ;  ( sanırım bu zamana kadar kitabın serisini yaklaşık 10"de bitirdiğimi hiç paylaşmadım.:)
Öncelikle kitabın çekici erkek kahramanı Cristian Grey öyle bir karakter ki ; sıra dışı birkaç isteğini görmezden sayarsak bir çok kadının hayır diyemeyeceği kadar gizemli ve kadın dilinden anlayan bir erkek..
Tabi kitabın erotik dili de okunmasında büyük bir etken olmakla beraber , içeriğinde yer alan fanteziler hayal gücünüzü zorlayacak nitelikte..
Duyduğuma göre yakında bol sansürlü olacağını tahmin ettiğim filmi de vizyona girecek..
Merak edenler için öncelikle iyi okumalar ve sonrasında hepimiz için iyi seyirler diliyorum.

Aldat - Ma !!!!

Söylenecek çok fazla bir şey bu sözün üzerine zaten..
Başlık açık yeterince..
Aldat-ma ve sakın bunu yaparsan "aşk,duygu ya da binlerce bulunabilecek bahanenin arkasına sığınacak kadar korkak olma...
Ya,aslında şunu düşünmek yeterli...
Sana yapılmasını hak ettiğin şekilde yaşar ve davranırsın..
Ne yaparsan onun karşılığını alır ,olanlar karşısında o lanet çeneni bile açamazsın,hesabını soramazsın...
Bu öfke neden mi ?
Eğer böyle bir şeyle karşı karşıya kalırsam ne yaparım sorusu..işte bu tek sebep..Ama, dur bitmedi..
Bu soruya cevabım,fikrim,kararım NET!

Yazdıklarım;yapacaklarımın teminatıdır...

Bu yüzden ne hissettiğimi anlamanı öneririm..
Hangimiz kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri yapmayarak yaşamaya çalışıyoruz?
Ya da kaç kişi  dürtülerinden önce gururu ve kendine olan öz saygısını öncelikli sayıyor ?
Biliyorum , her sorgu gerçekle biraz daha yüzleşme zorunluluğu doğuruyor..
Her kelime nasıl da güvensiz olduğumu çıkarıyor ortaya..
Bazen gerçekten her şey biter..
İşte o zaman dürüst ol ve acı gerçeği haykır yüzüme , bittiğini söyle..
Kulağına acımasızca gelmesin sakın,emin ol sana sadıkken ve seviyorken başka birinin kalbini kazanmaya çalışman kadar hiç birşey acıtamaz daha fazla..


Aldatırsan canım yanar..
Canım yanarsa sen YANARSIN!!!

20 Mayıs 2014 Salı

Bir Dilek Tut Bugün

Hayallerimiz var mı ?
Evet mutlaka vardır , hayaller hedefler , günlük planlar...
Bunlar olunca hayat daha yaşanılası ve daha keyifli bir hal alıyor..Tamam; bunların olduğunu varsayalım..
Peki uğruna savaştığımız, önceliğimiz olan ,her gün hatırlayıp bu uğurda bir şeyler yaptığınız hayaller mi bunlar ??
Yoksa olmayacağını düşündüğünüz sadece hayal olarak kalacak,kendinizi buna inandırdığınız için HAYAL " den öte gerçeklik kazanamayacak şeyler mi var düşüncelerinizde.. ?
Önemli olan bu zamana kadar ne olduğu değil zaten, önemli olan farkındalık ve harekete geçmek...
İstediğimizi,istediğiniz kadar oku, bunu hayata uygulayamadıktan sonra ne anlamı olabilir ki ?
Neyse yapılmayanlara değil , yapılacaklara odaklanalım en iyisi..
Daha önce en beğendiğim kişisel gelişim kitaplarından biri olan "Evrenden Torpilim Var" da Aykut Oğut"un bahsettiği egzersizlerden de biri olan bir uygulama olan "YARATIM PANOSU" nu daha geniş kapsamlı uygulamaya karar verdim..
Bu zaten bilinen en eski uygulamalardan biri olarak modern bilimin de onayladığı ve sonuçlarını çok kolay gözlemleyebileceğiniz bir egzersiz olan bu Yaratım Panosu öncelikli olarak olmak istediğiniz yeri belirlemekten geçiyor.
En çok neyi istiyoruz?
Hangi arabaya sahip olmak istiyorsak ya da hangi evde oturmayı hayal ediyorsak ..
İş olarak olmak istediğimiz pozisyondan tutun da kişisel olarak gelmek istediğiniz noktaya kadar bütün hayallerinizi bir bir ortaya koyuyorsunuz.
Ama önemli olan bunları "yaa madem oluyor şunu da isteyeyim bari.." edasıyla değil, gerçekten sahip olmayı istediğimiz şeyleri belirleyerek yapmamız gerekiyor..
Sonrasında görsel algımızda gerçeklik oluşturabilmemiz için bu hedeflerimizi bize hatırlatacak görseller buluyoruz.Bunu bulmak ta çok çok kolay.İnternet size geniş bir ağ sağlayacaktır..
Ben daha önce okuduğum  bir kitabın yarattığı ilk etkiyle küçük bir pano hazırladım ve oraya astığım hedeflerimin yarısına sahip oldum çok şükür...
Buradaki mantık bilimsel olarak beyinin görsel olarak algısının gerçeklik kavramı olmadan yapabilmesi olarak yorumlansa da benim yaptığım şey hayallerim gözümün önünde olduğu için her gördüğümde olmasını dilemekten ve inanmaktan öteye geçmedi..
Bu sayede şimdi istediğim evde oturuyorum ve çok sevdiğim bir işte çalışıyorum...Ve bir çok şey daha..
Tabi ki hayaller biterse hayat biter..Hayal kurmaya ve panomu genişletmeye gün geçtikçe devam edeceğim.
İşte gelecek planlarımı yansıtan yeni hedeflerimin görselleri..











Yazdıklarım Sana Gitsin ...

Bazen hayat mükemmele yakın seyrederken bile bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğiniz oldu mu ?
Benim oldu..
İçimde beliren bir boşluk oluşuyor bazen,tanımlayamadığım..
Çok şükür ki hayal ettiğim yerde oturuyorum ve olmak istediğim kişi ile birlikteyim..
Çook sevdiğim bir işim ve ailemle planlar yapabileceğim iki gün hafta sonu tatiline sahibim..
Tıpkı hayalini kurup,hedef panoma yazdığım gibi..
Ama sabahları uyanırken bir garip duyguyla uyanıyorum.Bir şeyler eksik, evet bu doğru ama neyin eksik olabileceğine dair bir fikrim yok..???

Ya da tamam kabul! Evet fikrim var..
Bunu söylersem suçlu gibi mi görünürüm bilmiyorum. Hani şu kadınların bitmek bilmeyen "Daha.."ları vardır ya erkeklerin anlamak istemedikleri..
Daha fazla ilgi,daha fazla birlikte geçirilmiş vakit,daha fazla güzel söz,daha özel hissetme isteği;daha daha daha...

Duygusal boşluk ve kendini eskisinden daha az değerli hissetme bütün önemli dediğimiz şeylerin önemini bir anda yok ediyor.
Her şey olabilir hayatınızda ama hayatınızın temel taşı ile ilgili bir eksikliğiniz ya da duygusal boşluğunuz varsa işte o zaman sahip olduklarınız ve olacağınız her şey önemini yitirmeye başlıyor aniden.
Tam olarak bu dönemden geçiyorum bu günlerde ve nasıl düzeleceğini de iyi biliyorum...
Biraz daha ilgi ve belki de..
Ya da tamam unut gitsin...ESKİSİ GİBİ yüzümü ellerinin arasına al o bile yeter..

19 Mayıs 2014 Pazartesi

PİNOKYO " ya "MERHABA" deyinn..

Yaklaşık 6 ay önce aniden burnumun ucunda sivilce görünümlü sert bir şey belirdi.O gün bu gündür de hala durur kendisi burnumun tam sol uç kısmında.
Yuvarlak mı yuvarlak garip bir kıkırdak sanırım,bakıldığında burnumun sol tarafının bağımsızlığını ilan edip , Pinokyo misali uzadığı çok çok belli..

İlk başta dalga falan geçen çok oldu , "yalan mı söyledin vesaireler.." "aa bak böyle giderse burnunun ucunu görebileceksin"ler..
Tam 6 ay geçti aradan..
İlk çıkışını dün gibi hatırlıyorum,,İş yerindeydim ve aynanın yanından geçerken bir ışık belirdi gözüme..
Dönüp baktım ve bir de ne göreyim..?
Brozlaştırıcı fondaten sürdüğüm yüzümde bir beyaz parlak nokta...!
İşte tam orada  ; burnumun ucunda...!!!!!!!
O gün, bugündür ;
her görenin "geçer,sivilcedir,hem sen söylemeyince belli olmuyor " dediği beyaz noktamdan sadece burun ameliyatı ile kurtulabileceğimi öğrendim.
Tamam madem illa bir masal kahramanına dönüşecektim ; deniz kızı olaydım..

Ya da saçlarım 5 metre olsaydı da Rapunzel deselerdi bana..........
Hiç olmadı hiç; 23 yaşından sonra Pinokyo olmak hiç yakışmadı bana..
Sihirli peri duy sesimi....
Hadi gel düzelt beni ....

16 Mayıs 2014 Cuma

Senden Önce Ben Jojo Moyes

" SENDEN ÖNCE BEN " den önce BEN...



Okudum..
Hemde bir solukta..
Kitabı almadan önce okuduğum olumlu yorumlar zaten bana güzel bir kitapla karşılaşacağım sinyallerini vermişti ama bu kadar etkileneceğim ve karakterlerin hayatıma hiç tanımayacağım arkadaşlar olarak ekleneceğini tahmin etmezdim...


Kitabın hazır cevap ve komik kızı Lou zaten tavrı ve verdiği cevaplarla sizi her an kahkahalara boğabilir...
Şahsen ben toplu taşıma araçlarında bu kitabı olurken kendi kendime gülmelerimi tutamadım..
Lou gerçekten hayatının berbat olmasına rağmen hayat dolu ve sizi de kitaptaki enerjisi ile çepeçevre sarıyor..
Ve Will..
Ah Will; seninle aynı kaderi yaşayan ne kadar da insan vardır hayatımızda..
İşte kitap bana bunları hatırlattı.Sadece okuyup,keyif aldığım bir hikaye olmadı SENDEN ÖNCE BEN..
Aynı zamanda yaşama sevincimi hatırlattı, küçük şeylerle mutlu olabileceğimizi,hayatı yaşamanın, sahip olduklarımızın önemini gösterdi tekrar..

Yaşanacak aşkın bedenlerin birleşmesine bağlı gelişmediğini, bazen sadece konuşmanın bile dokunmaktan çok daha ötede yakınlık sağladığını gösterdi..
Ve en önemlisi ; her ne varsa bizi tüketen , umutsuzluğa düşüren..Asla vazgeçmemeyi tekrar tekrar hatırlattı..
Bu kitabi okuduktan sonra hayatınızın ne kadar değerli olduğunu anlayacaksınız. 
Kitaplığımın nadide eserleri arasına dahil ettiğim "Senden Önce Ben" için , Jojo Moyes" e teşekkürler..


Kitaba dair yorumlardan birkaçı ;


"Sakin Son Bölümleri Otobüste Giderken Okumayin. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz."
Tracy Williams

"Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz."
Dooster

"Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor."
The Independent

"Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap."
Gill B.

"Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz."
Romantic Book Lover


15 Mayıs 2014 Perşembe

Her Yer Karanlık , Her Yer Somo !

SOMO" DA FACİA: 282 ÖLÜ , 77 MİLYON YARALI


Bir gazetemiz kömür madenindeki patlama ile ilgili son durumu bildirmek için bu başlığı kullanmıştı bugün..
Kurtarma çalışmaları, çıkarılan cesetler,ihmale verilen tepkiler,eylemler,gözü yaşlı insanlar..
Acının bir tarifi yok..Sadece resimler var akıllarımıza kazınacak..




Öyle acıklı, duygulara dokunan sözler sevmem ben..
İstesem de yapamam zaten..
Hem daha ne kadar acı olabilir ki yaşananlar?
Gerek var mı ki güzel yurdum insanımı anlatmaya?
Gazdan zehirlenmek üzereyken çıkarılmaya çalışan,"önce arkadaşımı çıkarın,o evli, eşi de hamile " diyen güzel yurttaşımızı anlatmaya ne gerek var?Biz , bizi biliyoruz zaten..
Biz bir bütünüz. Acımız içimizde her çıkan yeni tükenmiş can la daha da artıyor..
Bu facia tarihimize en acı matem günü olarak eklenmiş, 77 milyonun ortak yarasıdır..
Hepimizin başı sağolsun, fazla söze gerek yok..

Bildiğim bir şey varsa o da ;

Yaşananlar telafuz edildiği gibi hiç olağan ve iş kazası olarak adlandırılacak türden değil..!!!!!!!!!


14 Mayıs 2014 Çarşamba

Kedi Hiç Sevilmez Miymiş ?

Tamam kabul ediyorum..
Yaklaşık iki hafta öncesine kadar kedilere karşı hiçte hoş olmayan duygularım vardı.Nötr bile değildim yanii , Bayağı hoşlanmaz,sinsi ve tedirgin edici bulurdum..
Hele büyüdüklerinde o anlamlı bakışları ve tıslamaları yok mu..:/
Çok korkardım, yüzlerine bakmak istemezdim..

Daha önce birçok evcil hayvanım oldu ; ki benim için en değerlisi yakın zamanda sahiplendirmek zorunda kaldığım canım kızım Pamuk..
Neyse ki konumuz o değil çünkü onun özlemini taa derinlerde hissetmeye devam ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde aniden aklıma neden evde evcil hayvan beslemekten vazgeçiyorum ki ? dedim.
Tamam köpek beslemek için hele de cinsi Golden ise pek bir şansım yok evim küçük olduğu için ama bu başka evcillere kapımı açamayacağım anlamına gelmiyordu..
Daha önce balık, köpek ve civcivimiz oldu..Bunların bakımı konusunda tecrübeli olduğumuz için malesef ikinci bir deneyime gerek duymadım.Geriye kalan seçenek kediydi ve sanki biri bana "kedi bakacaksın!"demiş gibi kendimi mecbur hissederek araştırmaya başladım ve uzatmayacağım sonunda bir veterinerden sahiplendim..

Ya bu kedicikler ne kadar da temiz hayvanlarmış öyle.İlk artı puanını daha eve ilk gelişinde aldı zaten kedimiz Mia..
Sonrasında bakımı için öğrenmem gereken herşeyi araştırdım kedilerle ilgili..
Ben ne çok ön yargılıymışım meğer.Bu hayvancağızlar yavruyken zaten çok sevimli kabul, ama ben artık Mia"nın büyüdüğünde gözüme korkutucu ve sevimsiz geleceği düşüncesini bile aklıma getiremiyorum.
Öyle masum ve öyle ilgiye muhtaç ki...ona sadece nasıl daha çok sevgimi verebilirim diye düşünüyorsunuz sadece..


Eve geldiğimiz ilk gün sanki daha önceden eğitilmiş gibi tuvaleti geldiğinde gidip kedi kumunu bulup,bit kadar tuvaletini oraya yapıp ve on dakika ayaklarını temizleyip öyle çıktığı için direkt köpek bakımından sonra bana kendimi çok şanslı hissettirdi zaten...Elimle kaka temizlemek zorunda olmamak gerçekten özel bir şeydi çünkü..
Sonraki günlerde mia ilk günlerin korkaklığını da atmayı başardı...
İlk üç gün koltuğun arkasından çıkmayan kediciğimiz ; artık üstümüzden inmiyor ve biz ilgilenemesek te kendi gelip yanımıza kendini sevdirebilmek için türlü oyunlar yapıyor..
En güzeli de ne biliyor musunuz ?
Eve girdiğimizde sesimizi duyup aslan yavrusu gibi, evimizin koruyucu meleğinin yuvasından çıkıp bizi heyecanla karşılıyor olması..
Bütün sevimliliği ile size muhtaç olan ve verdiğiniz emeğin karşılığını sonsuz sevgi ve mırıltılarla alabileceğiniz bir yaşam arkadaşı sahiplenmeniz dileklerimle..

Robin Sharma ’ dan Hayata Dair Tavsiyeler

ROBİN SHARMA’DAN HAYATA DAİR TAVSİYELER..


Ünlü yazarın sözlerine yer vermeden önce şunu belirtmeliyim ki , popüler olmasını sağlayan "Ferrari"sini Satan Bilge" kitabıyla piyasaya çıkış tarihine nazaran çok geç tanıştım. Nedeni belkide kişisel gelişim kitaplarına karşı olan ön yargım ya da bu tür kitapları tekdüze buluyor olmamdı..
Okuduğum birkaç kişisel gelişim kitabından sonra karşıma çıkan ilk Robin Sharma kitabı "Sen Ölünce Kim Ağlar?" oldu..
Ve içeriğini merak edip okudum..Devamında diğer kitaplarını da okuyup , "tekrar okunabilecek kitaplar " arşivime dahil ettim..
Aşağıda öncelikle Rabin Sharma kimdir ve neler söylemiş ve benim yaptığım gibi okuyup hayatınıza uygulayabilirsiniz..


"Hindistan kökenli yazar Robin Sharma, yazarlığa başlamadan önce profesyonel olarak avukatlık yaptı. Hukuk Fakültesi'nden mezun olup, aynı dalda master yapmış olan yazar, iş dünyası ve özel yaşamdaki liderlik konusunda ülkenin önde gelen uzmanlarından biri. Kuzey Amerika'daki en heyecan verici ve düşündürücü profesyonel konuşmacılardan biri olarak geniş çapta tanındı. Kitapları çok satanlar listelerinde uzun süre kalan yazarın en ünlü kitabı Ferrari'sini Satan Bilge, 35'in üzerinde ülkede basılarak, yaklaşık 40 dile çevrildi."


"Tanıdığın en olumlu insan kendin ol.
"İçten ve samimi ol, her zaman (sesin titrese bile) gerçekleri söyle."
"Zamanında olman gereken yerde ol, geç kalma."
"Lütfen demeyi ve teşekkür etmeyi ihmal etme."
"Yapabileceklerinin altında söz ver, fazlasını yap."
"İnsanları onları ilk gördüğünden daha iyi bir durumda bırak."
"Arkadaş canlısı ve şevkatli ol."
"Birinci sınıf bir dinleyici ol."
"Diğer insanlara karşı tutkulu bir şekilde ilgili ol."

"İnsanlar çalıştıkları şirketlerinde pozisyonları veya ünvanları ne olursa olsun, "liderlik davranışı" sergileyebilirler. Bunun için önerdiği dört taktik var:
1.Kendinize ait kişisel bir felsefeniz (nasıl bir kişi olmak istediğiniz) ve net hedefleriniz olsun. Bunları yazın, haftada bir okuyun.
2.Günün en zorlu işi, sabah yapacağınız ilk işiniz olsun.
3.Her gün düzenli olarak en az %1’lik bir ilerleme sağlayın.
4.Düşünmek için kendinize zaman yaratın. Sabahları bir saat erken kalkın (3 hafta sonra alışırsınız)."

"Kişisel felsefeniz, değerleriniz ve hedeflerinizi bulmanıza yardımcı olmak için şu soruyu cevabı tükenene kadar tekrar tekrar sorup, her defasında da ayrı cevaplar vermenizi istiyor:
"Hayatındaki en önemli şey ne?""
"Daha sonra aynı şeyi şu 2 soru için de yapmanız gerekiyor:
"Hayatımda gelişmesi gereken şey ne?"
"En çok neyi yapmaktan pişmanlık duyuyorsun?""


"Bu üç soruluk çalışmayı yapmanın en ideal yolu başka bir kişi ile karşılıklı birer sandalyede ve diz dize, göz göze oturarak yapmak. Karşınızdaki aynı soruyu size defalarca (siz artık farklı bir cevap bulamayıncaya kadar) soracak. Gözlerinizi karşınızdaki kişinin gözlerinden kaçırmadan bunu yapabilmek o kadar kolay değil. Deneyin, işe yarar bir çalışma."

1.000 kişi ile yapılan bir araştırmada insanların en fazla "pişmanlık" duyduğu üç şey şöyle sıralanmış:
1.Keşke daha fazla dinlenmek için vakit ayırabilseydim.
2.Keşke kendimi (duygularımı, değerlerimi, ...) daha iyi ifade edebilseydim.
3.Keşke daha fazla sevgiyle dolu ilişkiler kurabilseydim.

"Yukarıdaki diz dize, göz göze yöntemiyle olmasa dahi, cevaplarını sürekli gözden geçirmemiz gereken üç başka soru da:
Ne olmak istiyorsun? (Öldükten sonra nasıl anılmak isterdin kapsamında)
Hayattaki en büyük korkuların ne?
Başarısız olmayacağını önceden bilme şansın olsaydı ne iş yapmak isterdin?"

"Kendi hedeflerinizi belirlerken olumlu referans noktaları belirlemek, daha önceden kendimizde göremediğimiz potansiyelin açığa çıkmasını sağlar. Eğer referans noktalarınızı dünya ölçeğinden seçerseniz de, umutsuz anlarınızda dahi bu referanslar size güç verecektir:"

"Günlük ufak da olsa büyük işler için aksiyon alın."

Size ters gelen, kabul etmekte zorlandığınız işlerden kaçmayın, üzerine üzerine gidin. Gelişim ile beraber değişimi de içselleştirin. İnsanoğlunun en mutlu olduğu anlar büyüdüklerini, yani geliştiklerini gördükleri zamanlardır.

"Aç kalın. Başarı kadar başarısızlığı davet eden başka bir şey yoktur. Başarılı oldukça açlık seviyeniz de artsın."

"Yapabileceklerinizin altında söz verin, fazlasını yapın. O ekstra kilometreyi gitmekten kaçınmayın. Sonuçta insanlara beklediklerinden daha fazlasını verin."

"Bunlar da "başarı" için verdiği taktikler:"

"Sabahları erken kalkın. Mesela 4’de veya 5’te. İlk yarım saati kendinize ayırın. Kahve eşliğinde sessiz bir ortamda gününüzü planlayıp kişisel hedeflerinizle karşılaştırın. Kitap okuyun, düşünün. Bu yarım saat kutsal zamandır."

Sağlığınızı birinci öncelik yapın. Düzenli spor yapın; sağlıklı yemekler (yağsız, bol sebze, bol su ve vitamin takviyesi) yiyin. Kısaca, sağlığınızı birinci öncelik yapmak için kalp krizi geçirmeyi beklemeyin.

Sağlıktan sonra en önemli öncelik aile. Özellikle çocuklarınızla kaliteli vakit geçirin, onları tanıyın.

"Hayattaki en önemli amacınız ne ise her gün onun için mutlaka birşeyler yapın."

"Her gün sonunda o günü değerlendirin. Hedeflerinizi gözden geçirin."

Zor ve pek de keyif almadığınız bir iş yapıyorsanız (mesela bir alışkanlığınızı değiştirmek, bir korkunuzu yenmek gibi) kendinize en azından 30 günlük bir süre tanıyın. Her gün %1’lik bir aşama kaydedin. Bu bir ayda %30 demek. %1 zaman içinde mutlaka galip gelir.


Korku: Bilinenin bilinmeyene olan üstünlüğü. Korktuğun şey neyse, artık korkmayana kadar onun üstüne git.

"Başarısızlık: Başarısız olmak istemediğimiz için denemeye dahi kalkışmamak. Oysa en büyük başarısızlık denemeyi başaramamak."

"Unutmak: Kitaplardan veya seminerlerden öğrenip heyecan duyduğumuz konuları günlük hayatın karmaşası içinde unutma eğiliminde olmak. Öğrendiğimiz en değerli şeyleri yazarak sürekli görebileceğimiz yerlere asmak bir çözüm olabilir."

"İnanç eksikliği: Çoğu kişide kişisel gelişim konularına karşı alaycı bir tutum var. Bu belki de çocukluk yaşlarında yaşanan bazı başarısızlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Oysa başarıya giden yol başarısızlıklardan ve risk almaktan geçiyor."

"Ve şimdi de sırada "mutlu olma" sırları var:
Yeni bir araba sizi sadece birkaç hafta mutlu eder. Yeni bir ev bir kaç ay. Gerçek mutluluğun anahtarı "hizmetkarlıkta." Diğer insanlara "yardım" etmekte. Aldıklarımızın değil, verdiklerimizin üzerine inşa edilen bir hayat gerçek mutluluğu getirir."

"Hayatı kendi değer ve kurallarınla yaşa. Kendi yarışını koş. Rüyalarına karşı saygılı ol."

"Ünvansız yaşamayı öğren. (Bu arada bir arkadaşının verdiği kartvizit onu çok etkilemiş, kartında isminin altında ünvan olarak "Human Being" [İnsanoğlu] yazıyormuş.)"

"Para kazanmanın kötü bir yanı yok. Ancak para birinci önceliğe çıktığında, sen basamakların en üstüne çıksan bile içinde bir boşluk, eksiklik hissedersin. Kimse mezarda senin ne kadar zengin olduğunla ilgilenmez.
"
"En büyük risk, risk almamaktır."

"Harcanacak en kötü şey ise hayatın kendisi. Sen doğduğunda ağlarken, bizler gülüyorduk. Öyle bir hayat yaşa ki, öldüğünde sen gülerken dünya ağlasın."

13 Mayıs 2014 Salı

Steve Jops Ve Hayatı

Örnek alınacak ve söyledikleri hayatımıza değer katacak bir çok ünlü ya da az ünlü başarılı olmuş insanlar var ama önceliği Steve Jops" a vermemin sebebi eserlerini günümüzde büyük memnuniyet ile kullanıyor olmamız ve elimizdeki bu müthiş aletleri kullanabilmemiz için nasıl çalıştığını ve başarısına giden yolda neler söylediğini okuyabilmemiz..
Aşağıda benim en çok beğendiklerimden ve bizim de hayatımıza uyarlayıp, fayda görebileceğimiz tavsiyelerini derledim..



İşte Steve Jobs Sözlerinden Birkaçı ;


"İleriye bakarak, yaşamdaki noktalarını birIeştiremezsiniz. O noktaIarı ancak, geriye baktığınızda birIeştirebiIirsiniz. Bu yüzden noktaIarın geIecekte bir biçimde birIeşeceğine şimdiden inanmanız gerekir. Bir şeyIere inanmak, güvenmek zorundasınız. Kadere, yaşama, karma öğretime, neye oIursa oIsun, bir şeye kesinIikIe inanmaIısınız. Bu yakIaşımım beni hiç bir zaman düş kırıkIığına uğratmadı; yaşamımdaki tüm farkIıIıkIar, bu inançIarım sayesinde gerçekIeşti"

"Farklı olun, farklı düşünün: Sıradan işler yapmaktansa aykırı işler ortaya koymak size farklılığı getirecektir."
"Yaşamınızda, neyi ve kimi sevdiğinize iyi karar verin. Çünkü yaşamınızın ekseni, sevdiğiniz kişiyIe, sevdiğiniz iştir. İşiniz, her zaman yaşamınızın en büyük böIümü oIacaktır. O nedenIe, hayattan tat aImanın tek yoIu, yaptığınız işi sevmektir. İşinizi sevebiImenizin tek yoIu ise, onun güzeI ve yararIı bir iş oIduğuna inanmanızdır. "

"Kimi zaman yaşam bize tüm zorIukIarını sunar. İşte o an yapmamız gereken tek şey, inancınızı kaybetmemektir. Yaşamımda beni iIeriye götüren tek şey, yaptığım işe oIan aşkımdır. Bundan hiçbir zaman kuşkum oImadı. Lideri, takipçiIerden ayıran innovasyondur. Hayatınızın her günü son günüymüş gibi yaşayın; bir gün hakIı çıkacaksınız. ÖIüm hepimizin payIaştığı kaderdir.öIüm, hayatın en iyi ve tek icadıdır, her zaman yeniye yer açar.yeni sizsiniz."
"Zamanınız kısıtlı, bu yüzden onu başkalarının hayatını yaşayarak harcamayın.Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın.Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin.Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun.Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki her şey teferruattır."

"Bu hayatta zamanınız sınırlı. O sınırlı zamanı, başkasının yaşamını yaşayarak harcamayın. Başka kişilerin düşünceleriyle yaşanan yaşam, dogmaların tuzağına düşmek demektir.Dünyayı değiştirenler ancak bunu yapabileceklerini düşünecek kadar çılgın olan insanlardır.



Steve Jobs

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Bugün Mutlu Olmayı Seçtim Ben


Bugün erken uyumuş ve uyandığıma uykumu almış olmama rağmen bir hayattan bezmiş, mutsuz uyandım bu sabah..
Uyanıp, evden çıkmam ve hatta tramvaya binesiye kadar bu ruh halim katlanarak devam etti..
Ve sonunda baktım bu olmayacak böyle, ortada mutsuz olunacak sebep te yok; tramvayda ayakta tıkış tıkış sabit durmaya çalışırken araştırmaya başladım..
"Güne pozitif başlamanın yolları..""Nasıl daha mutlu hissedebilirim?"
Enerjik olmanın yollarını anlatan makaleleri es geçtim,onları okumuştum ve artık ilgimi çekmiyordu..
Daha önce okuduğum kişisel gelişim kitaplarında yazanların dışında bir bilgiyle karşılaşmadım tabiki..
Ama olsun, hatırlatma oldu benim için bir nev-i..
Genel mantık bütün inanışlarda ve dinlerde şükretme olduğu için sahip olduklarımı hatırlayıp,bunlara şükretmeye çalışarak işe gidiş yolculuğumu tamamladım.
Okuduğum onlarca makaleden aklımda kalan tek cümle oldu kayda değer ve ben bugün o şözü yerine getirdim..
"BEN BUGÜN MUTLU OLMAYI SEÇTİM"
Mutlu olmayı istemek bir seçimdir. Karşınıza çıkabilecek bütün olası negatif olay ve bakış açılarına sırtınızı dönün ve gününüzü mutlu yaşayın..
Sevgilerimle ..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...